Eskiden beri annem benim hastalıklı bir yanım olduğunu söyler dururdu. Nasıl oluyordu bu hastalıklı yan? Bunun ne anlama geldiğini, annemin ne söylemek istediğini anlamazdım.
Bu gün bunu çok iyi anlıyorum. Ben katil doğanlardanım. Uyanıklık halimden uykuya geçerken mutlaka bir kadın veya adamı parçalara ayırıp, hunharca çöp torbalarına dolduruyorum. Nasıl mı oluyor? Bakın anlatayım.
Kurbanımı gece yarısı rastgele belirleyip eve getiriyorum. Bir fırsatını bulup onu bağlıyorum. Ağzını da koli bandıyla sımsıkı bantlıyorum. Onu önce soyup ardından yemek masasına boylu boyunca yatırıyorum.
Bu geceki kurbanım bir kadın. Hem de ne kadın. Uzun bacaklı, ince belli, kocaman popolu…
Usulca kadına yaklaşıyorum. Nefes alabilmek için hareket eden burun deliklerini, kocaman açılıp kapatışını izliyorum.
Gözlerim gayriihtiyari kadının gözlerinin içine düşercesine bakıyor. Bu gözler tıpkı tanrıça Hera’nınkiler gibi iri ve kömür karası. Yazık olacak bu güzelliğe diye geçiriyorum içimden.
Ardından umursamaz tavırlarla işaret parmağımı küçük ayaklarında gezdiriyorum. O da ne? Bu kadının altışar tane ayak parmağı var. Alışılmışa inat gözlerimin önünde duruyor.
Bu fazladan parmaklar beni gıcık ediyor. Elim masada duran bıçağa gidiyor. Kadın daha ne olduğunu anlamadan Korkusuzca o fazlalıkları alıveriyorum.
Kurbanın göz bebekleri büyüdükçe büyüyor. Ardından iniltiler, baş sallamalar, çırpınmalar. Seviyorum bu çaresizliği.
Başparmağım ara vermeksizin kadının göğüslerin dolaşıyor. Göğüs uçları kocaman zeytin çekirdeğini andırıyor. Sevmiyorum bu memeleri. Fazla parmaklarda, uyguladığım işlemi tereddütsüzce yerine getiriyorum.
Gözüm bir anda kadının göbek deliklerinde asılı olan halkalara ilişiyor. Onları yapıştıkları yerden hunharca söküp atmak geliyor içimden. Fakat yapmıyorum.
Kadın benim yapacaklarımın sırasını önceden biliyormuşta, göz ucuyla koparılması gereken yerleri bana gösteriyormuş gibi… Ya da bana öyle geliyor. Buna takılmıyorum.
Başparmağım tekrar iş başında. Şimdi sıra koli bandının altından beni seyreden iki iri dudakta… Bir anda onları deli gibi ısırıp yerlerinden sökesim geliyor. Dur bakayım! Neden olmasındı. Hızla bandı söküyorum. Kadın çığlık atıyor. Elim istemsizce kadının boynuna yapışıyor. O boynu tüm gücümle sıkıyorum. Kadının ağzından hırıltıyla karışık salyalar sızıyor. Salyalı dudaklar iştahımı kabartıyor. Dayanamayıp onlardan birer parça koparıyorum. Onları yemeyeceğim tatbiki. Tiksintiyle iki iri dudağı yere tükürüyorum. Dudaklar yere, tıpkı sümüklü böcekler gibi yapışıyor.
Kalaklarımı ağzına yaklaştırıp nefes alıyor mu diye bakıyorum. Fakat bizimki çoktan mevta…
İşte daha sonra sırasıyla uzuvlarını parçalıyor, onları birer birer çöp torbasına dolduruyorum.
Bu sırada poşetten sızan kan yerde sanatsal bir çalışma çiziktiriyor. Sırıtarak görüntüye bakıyorum. Poşet ağır. Taşımak zor. Onu balkonun kenarına sürükleyip sekizince kattan aşağıya yuvarlayıveriyorum. Bunu o kadar rahat ve gürültülü yapıyorum ki uykumdan uyanıyorum.