Kanatlarına konmuştum Haziranın.
Bir tüy parçasında asılı kalmıştı umutlarım.
Eylülde ölemezdim, yapraklar dökülür üstüme.
Ekime kıyamazdım, toprak ana uyanıyor.
Kasım sen bambaşkaydın, Atam’a yakışmazdı ölüm.
Aralık kapımı aralar diye açık bıraktım, cesaret edemedim gitmeye.
Ocak, tam da senin mevsimindi, şömine başında iki kadeh şarap.
Ah! Sevgilim sana da kıyamazdım.
Şubat desen dağdan serin içim üşüyor.
Sevenlerim yasımda, hem de bu soğukta.
Ah! Size de kıyamadım.
Mart kapıdan zaten çoktan baktırdı.
Ellerinde kazma kürek babama yakışmazdı.
Nisan da kuşlar uçar, yağmurlar yağar.
Ah! Sana da kıyamam Sümbül ile Nergis.
Boynunu bükemem ah âla Sümbül.
Mayıs da kirazlar alaca olur,
Dalından koparsam içim bir hoş olur.
Ah! Sana da kıyamam alaca kiraz.
İşte geldi çattı Haziran ayı.
İlk esen rüzgâr ensemi yaktı.
Cıvıl cıvıl olmuş şehir.
Haziran da ölmek olur mu?
Erteledim tüm zamanlara seni ey ölüm.
Gitmek bir insana, Temmuz da Ağustos da yakışır.
Kavurur zaten güneş bedenimi.
Ölüm yakıp kavursa da acımam zannederim.