Çirkinin ve kötünün içine doğdum, hiçbiri de sana benzemiyor. Belki de bu sebeple sen inanılmaz bir iyilikte ve güzellikte görünüyorsun gözüme. Senin kusur diye hayıflandığın taraflarında bile çocuksu bir neşe gözlerinde parıldıyor. Haylazca bir gülümse eline, yüzüne, gözüne bulaşıyor. Tolere edilebilecek safça bir endişe mevcut hepsinde. Sen kötülüğü ve çirkinliği üstlenebilecek kadar iyisin ama bunlar üstünde eğreti duruyor, belki de bu sebeple kendini çirkin görüyorsun. Eğer gerçekten sandığın gibi biri olsaydın halinden bir hayli memnun olurdun, gördüklerin seni şüpheye düşürmezdi.
Bir annenin çocuğunu anlaması, bilmesi, hissetmesi gibi hissederim kalbini kendi kalbimin içinde. Kalbin küçülür, küçülür, avuçlarından düşer de üzülürsün diye belli etmeden, yavaş yavaş ve sakince yürürüm o ince çizginin üstünde. Gözlerini yumar ve usulca uykuya dalarsın. Ara sıra gelir bakarım. Gözbebeklerinden öper, koklarım. Nefes alışlarını duyarım, rahatlarım. Nefesini duymak için nefesimi tutarım. Sen yine o derin uykunda, hayal dünyanda, bambaşka ama bambaşka o anlarda kendine bir yol yapma çabasında huzurla gidip gelirken ben ayak uçlarında çıkarım odadan sessizce. Adım adım ve kararlı…
Aklımın bir ucu sende, bir ucu kendimde. Çünkü sevmek çılgınca bir denge… Hem aklım başımda hem de her an kaçırmak üzere olduğum bir trende…
O tren ki kaçırmak sadece birkaç saniye…