Sessiz fırtınalar kopardı içimde,
Sesini düşlerimde işitince ağlardım sessizce.
Çimenlere, ağaçlara, dağlara kimi zaman ise gökyüzüne…
Fısıldardım adını sensizce.
Çiy düştü sanırlardı, hüznüyle sarardı yaprakları…
Heyelanlar olur sanırlardı dağlarda,
Göçüp giden topraklar değil, umutlarımdı.
Sensizliğin kıyısında biriktirdiğim alüvyonlardı,
Gürültülü düşüncelerimi yıkardım kimi zaman oralarda,
Onlar öyle sanırdı ama balıklar unutmazdı…
Bense misinemin ucuna taktığım hayallerimi salardım,
Sensizliğin dibe battığı saf sulara…
Tutamadığım balıklar, tutunamadığım geleceğimin tablosu,
Boş kovam ise çıkarken kapısını hızla çarptığın terk edilmişliğin korkusu…
Gidişinin tek somut kalıntısı: gevşemiş kapı menteşeleri…
Yağlamayı bilinçli ihmal ettiğim ruhumla bedenim arasında sensizlik gıcırdıyor.
Kim bilir, ruhumun ıstıraplarını ara sıra komşular da duyuyor.
Dibine ayrılığın çökeldiği fincanın hâlâ başucumda duruyor.
Ben de krema ya da şeker değil gülüşünü katıyorum kahveme,
Zihnimin ücra yerlerinde canlı kalması için ruhumu pâsban tuttuğum.
Damarlarımda kafein değil sen dolaşıyorsun; uykum dağılmıyor,
Daha da mayışıyorum…
Ara sıra güneş doğuyor ona da şaşıyorum,
Takvim yapraklarını toplu koparıyor,
Farklı bir gündeymişim gibi davranmaya çalışıyorum.
Amaçsız ruhum, şuursuzca geziniyor zihnimin boş kanallarında…
Sonra yine ‘’o an’’ a dönüyor, seni izliyorum.
Bitiyor, başa sarıp yeniden izliyorum…
Ardından parazitler dolan ekranı sensizlik uzaktan kumanda ediyor.
Sabah, tamtakır ruhuma doyuramayacağımı bildiğim hâlde kahvaltı hazırlıyorum,
Hiç kirlenmeyecek bir servis daha koyuyorum,
Buharı anıları puslandıran acı kahvemi içerken
Geçmişin yok ettiği geleceğimi de yudumluyorum.
Yalnız uykuda değil, uyanıkken de seni sayıklıyorum.
Sanırım bu yüzden, duvarlarında senin kokunun olmadığı bu yerde
Herkesle aynı kıyafeti giyiyorum.
En az yüzün kadar beyaz göleğimin cebinde sakladığım
Köknar tohumlarını bahçeye ekiyorum.
Gülüşlerinin her aklıma gelişinde, hızla büyüyen fidanımın başına gidip ağlıyorum,
Dayanıklı duruşuyla tıpkı sana benzettiğim köknarın,
Gözyaşlarımı senin toprağına ulaştıracak uzun ve sağlam kökleri olduğunu
Yalnız ben biliyorum.
Gülüşünün yanağında oluşturduğu çukuru, artık karanlık gecelerin doldurduğunu
Yalnız ben biliyorum.



