Yeryüzündeki ateş susmuş, sular donmuş, buzlar oluşmuş, gece ve gündüz birbirine kavuşmuştu. Ortaçağın kadim zamanlarında Norveç’in güney fiyortlarında bir ada kasabasında bir kadın doğum yapar. Adı Solveig olan bu kadın ise Fenris’in genç, güzel ve alımlı karısıdır. Bu yakışıklı, genç ve cesur adam doğacak olan bebeğini kollarına alacağı günü sabırsızlıkla beklemektedir. Tam 2 gün, 3 gece doğumun sancıları sürmüş ve Üçüncü günün sonunda nur topu gibi bir erkek çocuk dünyaya getirmişti Solveig. Adını “Hogan” koymuşlardı.
O tarihlerde Fenris ‘in imparatorluğu tehlike altındaydı. En azılı düşmanı olan Björn ile bitmeyen bir hesaplaşmaları vardı. Kuzeyde olan bu imparatorluğun başındaki adam yakışıklı olduğu kadar, akıllı, akıllı olduğu kadar da bir o kadar sinsi biriydi. Fenris ‘in imparatorluğunu kendi topraklarına katmadan bu savaşa bir son vermeye hiç niyeti yoktu ve topraklarını güneye doğru genişletmek istiyordu. Her iki imparatorluk da 7.000 gemiden oluşan filo ile Sorlandert ve Agder kıyılarında birbirlerine ilk saldırıya başladı. Fenris deniz savaşı taktiklerinde oldukça iyiydi. Gemilerindeki koçbaşları ve savaş taktikleri sayesinde karşı donanmayı hezimete uğrattı. Björn ise atacak yeni bir adımı olmayınca savaştan geri çekilmek zorunda kaldı. Bu ağır yenilgiyi içine sindiremeyen Björn ise son bir sinsi planla karşılık verdi. Fenris eve gittiğinde oğlu Hogan’ın kaçırıldığı haberini aldı. Kuzey dağlarının ardında olan cadının ininde olduğunu söylediler. Burası ölülerin ruhlarının hapsedildiği, ölüm nehrinin sularında acıların aktığı ve dertlerin doğduğu bir mağaraydı . Girişinde kapıyı koruyan bir ejder, ruhların tutsaklığında acılarla işkence edildiği bu yerde bekleyen bir cadı vardı. İnsan olarak yaşadığı zamanda çok güzel ve evli bir kadın iken yaptığı kötülük ve büyüler nedeniyle tanrı Odin tarafından cezalandırılarak insan olma özelliği elinden alınmıştı, tanrıça Freya tarafından da güzelliği ve başkalarının aşık olmaması duygusu da yoktu artık onda. Eşi tarafından da terkedilince, erkeklere düşman haline gelmiş ve inine gelen erkekleri önce sihriyle büyülüyor ve sonra onları öldürüyordu. Eşi Solveig ise bunun öcünü almasını ve oğlunu bir an önce yanında getirilmesini istiyordu.
Hazırlıklar yapılmıştı. Fenris bıçkın gibi üç adam almıştı yanına. Solveig eşi yola çıkmadan önce yanında taşıması için boynuna bir madalyon takmıştı Hugo bu serüvene macera olarak katılırken, Asgard ölüm döşeğinde olan annesi için ejderhanın gözyaşını boynundaki kolyeye koyarak annesine şifa götürmek için istiyordu. Heimdall Fenris’in sağ koluydu ve onu bu yolculuğunda yalnız bırakamazdı.
Yolculuk sarp dağların dik kayalıklarını tırmanmakla başladı. Soğuk da bir taraftan etkilerken yolculuğu yolda geçit vermez, dağın ilerine geçilmez olmuştu. Fenris tanrı Odin’den aldığı yardımla sarp yollar aşıldı, kapanan geçitler yol verir oldu. Rüzgarla birlikte yanlarına iki kuzgun geldi. Bu kuzgunlarsa onlara yolu göstermekle kalmıyor aynı zamanda bu yolu nasıl aşacaklarıyla ilgili bilgi de söylüyordu. Hugin ve Munin adındaki bu kuzgunlar gidilemeyeni ulaştırıyor, erişilemeyen yerlere kılavuz oluyordu. Yol vadiye ulaştığında tanrıları Odin onlara bir savaş aracı göndermişti. Üç kurdun arabayı çektiği bu savaş aracı olabildiğince hızlı gidebilmekteydi. Aradan geçen beşinci günün sonunda çok acıkan Fenris ve ekibi yanlarındaki erzak yetmeyince kendilerine gönderilen kurtları yemek zorunda kaldılar. Ertesi gün yola koyulmak için kalktıklarındaysa üç kurt kemiklerinden tekrar dirilerek canlı ve diri halde karşılarında duruyorlardı Günler ilerlemiş, aradan yedi gün geçmişti. Çetin bir yola da girilmişti, bir taraftan. Metrelerce yükselen ve geçit vermeyen bir dağa gelinmişti. Dağlar sarp olduğu için tırmanılamıyor, vadiye inmeyi düşünmekse onlara çokça zaman kaybettirecek gibi gözüküyordu. Fenris rüzgarın ve gücün tanrısı Thor’dan yardım istedi. Thor’un çekicini kullanabilecek tek bir insan varsa o da Fenris’ti. Bu çekiç bir insan gücünün kaldırabileceği ağırlıktan yüz kat daha ağırdı. Fenris eline aldığı bu çekici dağın üzerine savurarak dağı un ufak etti. Cadının inine inmeye çok az bir zaman kalmıştı. Vadi aşılmış cadının bulunduğu mağaraya gelinmişti.
İne geldiklerinde cadı da onları beklemekteydi ve oğlu bir kafeste tutulmaktaydı. Cadının inini koruyan Draconis ismindeki bir de ejderha vardı. Ama cadının yanına gidebilmeleri için ölüm nehrini geçmeleri, geçidin kapısını koruyan ejderhayı öldürmeleri gerekmekteydi. Bindikleri ölüm kayığına, ölülerin nehri üzerinden geçilmekteydi. Nehrin içinde acıların hüznü kokuyordu. Suya düşenlerinse vücutları kemiklerinden ayrılıp sadece kemik parçasına dönüşüyorlardı. Nehri geçip geçide gelmelerine çok az zaman kalmışken Heindall mağaranın tavanına başını çarpmasıyla baygınlık geçirerek suya düştü ve saniyeler içinde bedeni kemik yığınına dönüştü.. Fenris sağ kolunu kaybetmenin acısıyla yola devam etse zorundaydı. Geçit aşılmış ve inin yakınına gelinmişti Geçidi koruyan ejderhada düşmanlarını beklemekteydi Asgard, üzeri bıçak gibi keskin pullarla kaplı olan bu ejderhayı belindeki deri kınından çıkardığı kılıcını, önce ejderhanın göğsüne saplar ve sonrada kafasının üzerine. Can havliyle son bir savrulma yapan ejderha, son kılıç darbesini de aldıktan sonra gözünden iki damla yaş süzülür. Asgard bu gözyaşını elindeki küçük şişeye doldurur. Cadı len Fenris’in geldiğini görünce acı bir kahkaha atar. Fenris oğlunu bırakması için cadının yanına yaklaştığında onun gözlerinden büyülenir ve cadıya aşık olur. Dudaklarını cadının dudaklarına yaklaştırdığı anda boynundaki madalyonun ışığı suya yansır ve eşinin ruhu Fenris’in üzerindeki büyüyü dağıtır ve onu uyandırır. Kendine gelen genç adam cadının kalbine elindeki mızrabı saplar, kanlar içinde yere yığılan cadının gücü de dağıldığı için kafesin kilidi de açılır. Mağaranın üzerindeki büyü dağılmış, ölüm akan nehir berrak bir suya dönüşmüştür. İyiler sonunda kazanmış, kötüler zamanın değirmeninde parçalanmıştı. Er olan hainliği ufalarken, cesaret tarihe adını yazdırmıştı.