Bazı kavramlara dar ve klişe tanımlar getirmek çoğu zaman o kavramları tamamıyla anlamamıza yetmeyebilir. Edebiyat nedir, sorusu da içerdiği geniş ve kapsamlı tanımlar nedeniyle bu kavramlardan birisidir. Bu nedenle sorunun yanıtlanması için farklı tanım ve bakış açılarına ihtiyaç var.
Birçoğumuz hatırlarız. Lise düzeyinde öğretilen edebiyat derslerinde edebiyat nedir, sorusuna edebiyatın Arapça’dan ‘’edep’’ kelimesinden türediği yanıtı artık bir klişe olmuştu. Bu elbette dar anlamlı bir tanımdır. Tanıma biraz daha genişlik katılırsa eğer, edebiyatı söz söyleme ve ifadeyle alakalı her türlü çalışmanın genel adı olarak tanımlamak mümkün.
Ancak, modern edebiyat kavramını anlamamıza bu tanımların da yeterli olmayacağını, soruya daha teorik ve kuramsal perspektiflerle yaklaşmak gerektiğini belirtmekte yarar var.
Öncelikle modern edebiyatın dille yapılan bir sanat etkinliği olduğunu söylememiz gerekiyor. Buradan genel bir tanımın kapısını açarsak;’’edebiyat, tarihsel, sosyal ve kültürel olandan hareketle, dille gerçekleştirilen güzel sanat etkinliklerine ve eserlerine verilen genel addır.’’(Aktaş Şerif.2009)
Edebiyat son tahlilde dilbilimsel bir çalışma olduğuna göre elimizde somut olarak bir metnin olması gerekir. Edebiyat eleştiri ve kuramları da sonuç olarak, edebi metin üzerinde yapılan yorumları esas alan çalışmalardır. Başka bir ifadeyle edebiyatla ilgili çalışmaların merkezinde edebi metin bulunur. Tam da burada, ünlü eleştirmen Roger Fowler’in metin odaklı edebiyat kavramına ilişkin geniş tanımına bakalım; ‘’Benim yaptığım gibi, edebiyatta dil bilimi benimseyerek edebi metni biçimsel bir yapı, ana niteliği kendine özgü sözdilimsel ve fonolojik şekli olan bir nesne olarak düşünmek ve tanınmak çekicidir. Bu, örneğin en ünlü dil bilim biçimselcisi Roman Jakobson tarafından kabul edilen yaygın bir yaklaşımdır. Aynı zamanda daha tutucu modern eleştiri ekollerinin dominant biçimsel eğilimle aslında bağdaşır. Dilbilimsel biçimselliğin edebiyat çalışmalarında sınırlı bir önemde ve eğitimsel yönde kısıtlayıcı olduğu görüşündeyim. Metinlerin etkilişimsel boyutlarını uygulayan bazı dil bilimsel teknikleri alternatif olarak kullanılıyor. Edebiyatı bir söylem olarak ele almak, dili kullananlar arasında, metni bağdaştırıcı ilişkiler; sadece konuşmanın değil, aynı zamanda bilincin, ideolojinin, rolün ve sınıfın ilişkileri olarak görmektir. Metin bir obje olmayı bırakır ve bir eylem süreci olur’’.(Newton.Edebiyat Teorisi.Bir Okuma.Uzam Yay.S.130)
Görüleceği üzere Fowler’in ‘’Dilbiçimsel Kuram’’ bağlamında yaptığı edebiyat-dil-metin ilişkileri etrafında yaptığı açılım, Roman Jakobson ve birçok edebiyat kuramcı tarafından da kabul edilmiştir. Buradan şu söylenebilir; Yirminci Yüzyıl Edebiyat Kuram ve Eleştiri teorilerinde modern edebiyat kavramının dil ve metin ilişkisi içinde anlamak asal bir realitedir. Bu çerçevede bakıldığında edebiyat eleştirisini iki büyük ana damarının biçimsel-dilbilimsel yaklaşım ve söylem-temelli, toplumsal bağlamı ortaya koyduğu açıktır.Roman Jakobsan esas olarak,edebiyatı ‘’özgül sözdizimsel ve fonolojik şekiller’’ üzerinden tanımlayan bir edebiyat kuramcısıdır. Günümüzde, edebiyatı yalnızca biçimsel bir “nesne” değil, aynı zamanda bir eylem süreci olarak gören genel bir kanaat hâkimdir. Yani metin, yalnızca kendi içsel yapısıyla değil, konuşma, bilinç, ideoloji, toplumsal rol ve sınıf ilişkileri ile anlam kazanmaktadır. Metin bir “dilbilimsel yapı” olmaktan çıkıp bir söylem pratiği hâline gelir.
Edebiyat Nedir? Sorusuna daha kapsamlı bir incelemeyle ortaya koyan 20.yüzyılın en etkili düşünür ve yazarlarında Jean-Paul Sartre’ye ayrı bir parantez açmak gerekmektedir. Kuram ve eylem adamı olan Sartre edebiyatı yazar odaklı incelerken bir bakıma meseleyi yazarın angaje olduğu metin bağlamında teorize eder. Edebiyat Nedir? Adlı ünlü eserinde edebiyat kavramını ‘’yazar’’,’’yazarın görevi’’ ve ‘’okurun görevi’’ üzerinden üç ayrı kategoride ele alır. Yazarın niteliklerinden Sartre’nin edebiyat kavramını anlayabiliriz. Bireyin özgülüğüne odaklanan varoluşçu felsefenin en büyük kuramcısı Sartre, yazarı çağının dünyasına sırt çevirmeyen, yaşadığı dönemin gerçeklerinden ve sorunlarından etkilenerek aydın tavrını edebiyat üzerinden ortaya koyar. Edebiyata ‘’güdümlülük’’ kavramı açısından yaklaşan Sartre, Aydınlanma Çağı’nın aydınını över. Edebiyatı çağın ruhundan ayrı görmeyen Sartre’ye göre edebiyatın özü özgürlük ve sorumluluk kavramlarından ayrı düşünülemez. Yazmak, dünyayı dönüştürmeye yönelik bir eylemdir. Toplumsallıktan kopuk değildir. Edebiyat kurmaca da olsa, insanın varoluşunun temel gerçekleri olan özgürlük, seçim, sorumluluk, adalet, baskı ve umudu açığa çıkarır. Özetle, Sar tre’ye göre edebiyat, dünyayı betimlemekten çok, dünyayı değiştirmeye çağıran özgür bir eylemdir.