Paslanmış demir kapının gıcırtısı kulağımdan önce yüreğimi mahvediyordu.
Sinirlerim bozuluyordu.
Kim bilir yine kimin seveni geldi diyordum.
Benle ne alıp veremediği var bu gardiyanın?
Avazı çıktığı kadar bağırarak anons ediyor görüşe gelenleri.
Aptal adam.
Sen neyin peşindesin?
Daracık bir oda da sen kalmıştın yaramı deşmeyen.
Aynı pencereden bin tane hayal kurabiliyordum,
Çeşit türlü şiirler yazıyor, aynı pencerede seni besteliyordum.
Kırık bir saz bile yoktu, aranağmede çalacak.
Oysa sen çoktan çalmıştın o aranağmeleri.
Karton bardaktan çay içmekten sıkılmış, ihtiyar dayıların akıl vermesinden çoktan usanmıştım.
Hücreye atılmak bana ayrıcalık gibi geliyordu artık.
Çünkü seni sessizce günlerce düşünebilirdim.
Böylesine gri bir koridorda nasıl kahkaha atmayı beceriyordu bu gardiyan?
Anda arada bir radyo açardı, iki de bir kesilir frekans daha beter sinirlerimi bozardı.
Yarım yamalak şarkılar dilime dolanır, söyleyebildiğim kadar söylerdim.
Bir mahkum olduğum aklıma geldiğinde çok da üzülmezdim.
Sen zaten bir mahkum etmiş, küf kokan bir hücreye çoktan atmıştın beni.
Elden ele dolaşan kitapları okuyordum.
Kenarına kalp çizenler olurmuş, gülümseyerek devam ediyorum okumaya.
Bazen böyle şeyler de mutlu ediyor insanı.
Umudu olanlar var ya da umuda dayanarak yaşayanlar diyorum.
Boncuktan kuş yapanlarda vardı, gazete kağıdından uçak yapanlarda.
Özgürlüğü düşünmek ne de güzel bir şeydi.
Sigaranın izmaritine kadar içime çeker, hiç bitmesini istemezdim.
Tadını aldığın şeylerin bitmesi de ne kötü bir şeydi.
Tütün getirenlerde vardı, tabakasını da.
Birilerinden medet ummak nasıldı acaba?
Garibim anam bilmezdi böyle şeyleri.
Bakkal Mahmut ne verirse onu getirirdi bana.
Lastiği çürümüş çoraplar, bir iki yılbaşı ağaçlı kartpostallar…
Benim kimim varda yazayım anam diyemezdim de sağol be anam ne zahmet ettin derdim.
Çengel bulmacada Sadri Alışığı yazmaktan sıkılmıştım artık.
Sudokuna da aklım yetmiyordu.
Demir kapının kapanmasına sevinirdim.
Oh! be gidiyorlar diye…