Bu oyun senin değil…
Oyun alanına döndürürler senin bilincini ruhun bile duymaz. Bazen farkına bile varmadan, seni bir oyun alanına çekerler. Kuralları onların koyduğu, sahnesi görünmez. Hayatın içindeki sessiz mesajları takip etmezsen eğer yan
ılırsın. Metal gibi soğuktur onların bakışları, değerlerinize saygı göstermezler. Yaptıklarını akılla birleştirip hoyratça örselerler sizi.
Ve sen, içindeki saf niyetle, oyunu oyun sanmazsın . Gerçek sandığın şey, ustaca kurulmuş bir yanılsamadır.
Ve bir gün uyanırsın — kim olduğunu hatırladığın an, oyun biter.
Asıl özgürlük işte o sessizlikte başlar. Düşüncelerini kimin ektiğini bilmeden büyütürsün.
Yargıların, inançların, hatta duyguların… belki de senin değildir artık.
Oyun alanında yürürsün, yönünü bildiğini sandığın zincirlerin çoktan başkasının elindedir. Ve ruhun sessiz kalır, çünkü bilincinin uyarıları, onun fısıltısını bastırır.
Ve,
Ruh duymaz bazen… ama bekler.
Bir an gelir, oyun dağılır; maskeler yere düşer.
İşte o an, kaynayan suyun durulması gibi bilinç ilk kez kendini görür. Ruhun sessizdir o sırada…
Çünkü Hak’tan kopmaz; sadece bekler.
Bir an gelir, bir nefes gibi içinden bir çağrı yükselir:
“Bu oyun senin değil.”
“Bu oyun sana göre değil” sen kırıp dökemezsin, alay edemezsin.
O vakit perde aralanır, oyun biter.
Sen olmayan yanların dökülür.
Ve ruh, asıl vatanını hatırlar.
Gerçeğin çıplak yüzüyle karşılaşmak, işte budur uyanmak yani.
Ülkece uyanalım artık. Bugün izlediğim bir video üzerine yazdım bu yazıyı güzel bir kadın bakımlı. Elinde bir parfüm diyor ki; “bu parfümlerin neden muadillerini yapıyorsunuz biz o kadar para veriyoruz fakirlerle aynı kokmamak için” diyor ve tabii muhtemelen sırf dikkat çekmek için oyunu kuralıyla oynuyor. Para kazanabilmek için şu cümleyi sarf edebilme cüretine belki de bir çoğu zekada diyebilir.
Nevin Yılmaz


