
Sessiz Bir Günün Başlangıcı
Elindeki sıcak çayın dumanı ince ince tüterken pencereden dışarıya baktı. Gri bulutlarla kaplı hava hiç de davetkar değildi. Dışarı çıkması için onu yeterince heveslendirmiyordu. Hani şöyle havalar vardır ya; elinde sıcak çayın ya da kahven ile battaniyeye sarılarak bir koltukta yarı uzanır şekilde oturup camdan dışarısını seyretmelik… İşte tam da bunu istiyordu Leyla.
Çayını iki elinin arasına aldı; sıcaklık avuç içlerinden el bileklerine, sonra tüm koluna, ardından tüm vücuduna yayıldı. Bu sıcak hissi ancak bir battaniye ile saklayabilirdi. Hemen gidip salondaki üçlü koltuğa oturdu, koltuğun kolunda her daim duran mavi polar battaniyeyi aldı ve kendini ona sardı. Camdan dışarı bakarak birazdan yağacak yağmuru bekledi.
Camın Ardındaki Hatıra
Çayından koca bir yudum aldı, boğazı yanarken aklına geldi yine o güzel gün. Artık mesai gibi bellemişti; her gün kendine yarım saat ayırıyor ve o günü zihninde sanki bir video izliyormuş gibi tekrar tekrar yaşıyordu. Heyecanını yeniden hissettiği anları 0.5x hızında düşlüyor, yoğun duyguları tekrar yaşıyordu. Kalbi hızlanıyor, midesinde kelebekler uçuşuyor, tatlı bir huzur kaplıyordu içini bir süre sonra. Sonunda o huzur yüzüne yansıyor, Leyla nın yüzünde güzel bir gülümseme beliriyordu.
Kafedeki Göz Teması
Öğle molasında Leyla, plazanın karşısındaki kafede tek başına oturuyordu. Masasında kahvesi ve o kafenin meşhur tiramisusu vardı. Telefonunu elinde sıkı sıkı tutuyordu ama ona bakmıyordu; sadece camdan hafif çiseleyen yağmuru izliyordu. Gözleri, kendiliğinden dışarıdaki kalabalığı tarıyordu.
O anda bir silüet belirdi. Adım adım yaklaşıyordu, ama Leyla başta fark etmedi. Bir an gözleri başka bir yöne kaydı; oysa adam onu zaten fark etmişti. Leyla’nın farkında olmadığı bir şekilde gözleri aniden buluştu.
O kısa an… saniyeden bile kısa ama her şeyi anlatan bir an… Kalpler hızla atıyor, nefesler kısa kesiliyordu. Adam hafifçe gülümsedi; Leyla da istemsizce hafifçe karşılık verdi. Zaman sanki durdu, yalnızca o bakış vardı. Leyla nın içine işlemişti o bakışlar; o kadar anlamlı, o kadar masum, o kadar ilgi doluydu.
Ama tam o anda bir garson masanın yanına geldi, adamın bakışı Leyla’dan garsona kaydı. Leyla sadece boş bir bakışla ve hafifçe çarpan kalbiyle kaldı. O göz teması birkaç saniye sürmesine rağmen, Leyla’nın aklında tekrarlanan bir elektrik kıvılcımı bırakmıştı.
Haftalar boyunca, her öğle molasında, yağmurda ya da güneşli bir öğlen, Leyla o kısa göz temasını tekrar tekrar yaşadı. Kalbinde hâlâ aynı heyecan, aynı merak, aynı çekim hissi vardı. Adamın kim olduğunu, nerede yaşadığını, neden orada olduğunu bilmiyordu. Ama her an, varlığı adeta Leyla’yı sarıyordu; görünmese bile, hissediliyordu.
Ne olduysa bugün bu güzel filmin sonunu getiremeden uyuyakalmıştı. Aslında çok da şaşırmamak gerekirdi, sonuçta uyumak için güzel bir ortam kurmuştu zaten. O kapalı havada o battaniyenin altına girip uyumamak elde miydi? Neyse…
Gürültü ve Sessizlik Arasında
Büyük bir gürültü ile uyandı. Üst kattaki boş daireden bir eşyanın yere düşme sesi gibi geldi. Sonra bir adamın konuşma sesini duydu. Sanki kendi kendine tartışıyor gibiydi; telefonla konuştuğunu düşündü Leyla. Birden daire kapısı sertçe kapandı.
Ardından sessizlik…
Bu binada sessizlik her zaman bir şeyin bittiği anlamına gelirdi. Ama bu sefer Leyla öyle hissetmedi. Sanki bir şeylerin başlangıcı gibiydi.
1968 yılında inşa edilmiş ve bu yıllara kadar son derece güzel korunmuş ve bakımlı bir apartmanda yaşıyordu. Yedi yıldır bu evde kiracıydı. Ev sahibini yalnızca evi kiralarken görmüştü; sonrasında her yıl kira artışı ile ilgili kısa, tatlı bir telefon konuşması yapıyorlardı, o kadar. Apartmanda sadece kendisi kiracıydı; diğer tüm evlerde sahipleri yaşıyordu. Kimi evi inşaat döneminde, kimileri sonradan satın almıştı. Bazı komşularına da büyüklerinden kalmıştı bu evler.
Koridoru uzun, dar ve biraz da karanlıktı. Kapı ağır ve tahtadandı; yıllar önce koyu kestane rengine boyanmış, boyası yer yer çatlamıştı. Anahtarı çevirdiğinde her seferinde aynı tok sesi çıkarır, ardından içeriden eski bir evin kokusu gelirdi — cilalı parke, toz ve biraz da yalnızlık kokusu.
Daire yüksek tavanlıydı, pencereleri dar ama çok yüksekti; sabah ışığı duvarlara çekingen bir şekilde süzülür, zarif yansımalar yapardı. Mobilyalar sessizdi, tıpkı sahibi gibi. Leyla yedi yıldır bu küçük dairesinde oturuyordu; bazen hafif bir müzik açar, bazen de kapının ardındaki sessizliği dinlerdi.
Bu apartmanda böylesine yüksek seslere hiç rastlanmamıştı. Kimsenin kapısı açılmadı; ama Leyla biliyordu ki, herkes kapısının arkasında, sonrasında cereyan edecek olayı biraz korku ama biraz da merakla bekliyordu. Leyla yerinden kalkmadı. Beş dakikadan uzun sürmeyen hararetli bir konuşma geldi üst kattan aşağıya, ama adamın ne dediği anlaşılmıyordu.
Artık yeni bir heyacandan ümidini kesen Leyla; koltuktan kalkıp mutfağa gitme enerjisini tam kendinde bulmuştu ki, yeniden şiddetli bir kapı kapanma sesi, ardından da merdivenlerden gelen ayak sesleri duydu. Gidip kapının gözetleme deliğinden bakmak istedi ama sonra kendine yakıştıramadı.
Merdivenlerden Gelen Gizem
Haftalar geçti, üst kattaki gürültüler birkaç kez daha tekrarlandı. Leyla, her seferinde, sesi duyuyor, kalbinde tanıdık bir heyecan hissediyordu; ama gözleri hiçbir zaman ona ulaşamıyordu. Kendisini merdivenlerden gelen o adama dair bir hayal gibi hissediyordu; var mıydı, yok muydu, bilmiyordu.
Leyla, bir sabah işine gitmek için evden çıkmıştı. Yağmur hâlâ hafif hafif çiseliyordu; hava artık eskisi gibi yumuşak değildi, burnunu ve ellerini üşütüyordu. Apartman kapısından dışarı çıkınca soğuğu önce ellerinde sonra da kulaklarında hissetti. Montunun kapişonunu kafasına geçirdi, ellerini ceplerine soktu. Cebinde hissettiği o boşluğu fark ettiğinde, telefonunu unuttuğunu hatırladı. İç çeke çeke geri döndü. Neyse ki çok uzaklaşmamıştı evden. Apartmanın ağır kapısını tekrar açtı.
Karşılaşma
Tam o sırada kapının önünde biri duruyordu. Göz göze geldiler ve Leyla’nın kalbi istemsizce hızlandı. Adam, kafede gördüğü o kısa bakışın sahibiydi. Tek bir kelime etmeden, sadece bakışlarıyla birbirlerini tanıdılar. Leyla’nın zihninde haftalardır tekrar tekrar yaşattığı o heyecan bir anda geri geldi.
Adam hafifçe gülümsedi; Leyla da karşılık verdi. Yağmurun hafif sesi, apartmanın sessizliği ve iki kalp arasındaki o kısa ama anlamlı an… Hepsi birleşmişti.
O an Leyla anladı: hem kafede hissettiği o elektrik hem de evde merakla dinlediği sesler, aynı kişiyle bağlantılıydı. Artık gizem yoktu, sadece hafif bir heyecan ve tatlı bir mutluluk vardı.
Leyla apartmana girmek için bir adım daha attığında, adam hafifçe “Günaydın” dedi. Leyla gülümsedi, “Günaydın” diye karşılık verdi. İşte o an her şey yerine oturmuştu; hem merak hem romantizm tatmin olmuş, hem de yeni bir başlangıcın kapısı aralanmıştı.
Belki de hayatın en güzel anları, plan yapmadığımız ama tam zamanında karşımıza çıkan tesadüflerde gizlidir.
(Bu konuda düşüncelerimi paylaştığım yazıyı da okuyabilirsiniz. → Hayatın Sürprizlerine Açılmalı İnsan – Kontrol mü yoksa Teslimiyet mi?)
Farklı yazılarımı buradan okuyabilirsiniz. → https://rotasizmasallar.blogspot.com/



