“Utanıyorum, hem yaptıklarımdan hem de daha yapmadıklarımdan. Asla yapmam dediğim o kadar çok şey yaptım ki hayatta, ama bir anda. Tam otuz yıl boyunca asla diye dolanırken, yanlışlardan kaçarken otuzdan sonra tüm hataları ardı ardına yapmaya başladım. Yanlış olduklarını biliyorum, hatta yaptığım her yanlıştan sonra kendime kızıyorum. Süper egom ve idim işte burada başlıyor birbirleriyle çatışmaya. İnsanın içine bastırdıkları ilerleyen yaşlarda felaket olarak ortaya çıkar. Yaşamaktan korktuğu ve uzak kalmaya çalıştığı her şeye daha bir bulaşıyor elleri.
O kadar çok şeyi içimde bastırmışım ki şu an fark ediyorum önceden hata yapmanın şimdi hata yapmaktan daha kârlı olacağını. Savrulmuş durumdayım, çamura battım sanki, çırpındıkça daha dibe vuruyorum, çırpınmasam öylece bataklıkta kalacağım. Bir değnek ya da bir ipe ihtiyacım var ancak kimden yardım isteyebilirim ki? Etrafımda kimsem yok, daha doğrusu kendin girdin kendin çık bakışları dışında bana yardım edecek kimse yok.”
Günlüğümün 82. sayfasındaydım. Daha önce doldurduğum günlüklerimi tek bir çekmecede koruyordum ancak bu günlüğüm bu yıl yaşadığım ve yaptığım tüm utanç olaylarımı, hatalarımı barındırıyordu; bu sebepten içimde kalanları yazdıktan sonra yakmayı düşünüyordum. Şimdiye kadar yazdıklarım; gördüğüm çiçekler, böcekler ve yaşadığım güzel günlerdi. Herkesten uzak her şeyden arınık saf, iyi niyetli biriyken insanlarla tanıştıkça ben olmaktan çıkmaya başladım. İşin kötü tarafı bunun bilincindeydim, pişmandım ama hâlâ devam ediyordum.
“Ben değilim bu aynada gördüğüm. Gözleri kararmış, içi çökmüş, nefret ifadesiyle dolaşan bu adam kimdi? En son temiz gözlerle bakıyordu şimdi ise bambaşka. Korkunç, çok korkunç. Utanç dolu. Ne olmuştu ona? Kim kırdı kanadını da melek olmaktan çıkıp şeytana büründü? Tanrı mı yoksa? Evet, evet lanetlemiş olmalı başka açıklaması olamaz. O kadar saf o kadar temiz kalmaya çalıştım ki belki de Tanrı içimdeki bir tutam kötülüğü görüp yüzüme vurmak istedi. Peki ya onca insan? O kadar çok kötü şeyler yapıyorlar ki, hiç mi utanmıyorlar benim kadar, hiç mi benim gibi vicdanları onları yiyip kemirmiyor? Bu kadar mı alıştılar?
Kötülüğün olmadığı bir yerde herkes iyidir, asıl önemli olan kötülüğün olduğu yerde iyi kalabilmekte. Kötü ortamlardan uzak kalarak kendimi korumuşum aslında yıllarca, şimdi ise tek bir ortam beni dağıtmaya yetti. Ne yapacağım peki? Nasıl düzeleceğim, nasıl eski halime döneceğim?”
Yazdıktan sonra fark ettim gerçekten eski halime dönmek istiyor muydum? Pısırık, cılız ve güçsüz bir adam olmayı istiyor muydum? Bu dünya da ne ahlaklı olmak ne de ahlaksız olmak insanı bir yere getiriyordu. İkisini de reddetme seçeneği olsa güzel olurdu diye düşündüm.
“Pişmanım yaptıklarımdan ama biliyorum ki tekrar yapacağım. Bu ne dengesizlik. Düşünmeden edemiyorum, vicdanım susmuyor. Bu ikilem beni yiyip bitirmeden ben bitirmeliyim.”
Annem kapımı tıklattı içeriden ses çıkmayınca sessizce içeriye girdi. Gözleri önce masadaki en sevdiği tabağının üstende yanıp kül olmuş günlere gitti. Günlüğün yanındaki kanları fark edince göz bebekleri büyüdü ve bana sonrada kolumda bıçakla açtığım çizgiye kitlendi. Çok geç kalmıştı, ben çoktan vicdanımı susturmuştum.