• Destek
  • Üye Ol
  • Yazar Girişi
  • Abone Ol
0 553 423 00 17 kibelekulturs@gmail.com
Kibele Kültür Sanat Dergisi | Hayatı Doğuran Sanat  |  Hatice DÖKMEN
  • Hakkımızda
  • Künye
  • Dergiler
  • Galeri
  • E-Dergi
  • Yazılar
    • Edebiyat
      • Şiir
      • Roman
      • Öykü
      • Deneme
      • İnceleme
      • Anlatı
      • Araştırma
    • Kitaplar
      • Kitap İncelemeleri
      • Yeni Çıkanlar
    • Tiyatro
    • Sinema
  • Yazarlar
  • İletişim
  • Üye Ol
No Result
View All Result
  • Hakkımızda
  • Künye
  • Dergiler
  • Galeri
  • E-Dergi
  • Yazılar
    • Edebiyat
      • Şiir
      • Roman
      • Öykü
      • Deneme
      • İnceleme
      • Anlatı
      • Araştırma
    • Kitaplar
      • Kitap İncelemeleri
      • Yeni Çıkanlar
    • Tiyatro
    • Sinema
  • Yazarlar
  • İletişim
  • Üye Ol
No Result
View All Result
Kibele Kültür Sanat Dergisi | Hayatı Doğuran Sanat  |  Hatice DÖKMEN
No Result
View All Result
Home Kitap İncelemeleri

Bazen İnsan Ölümü Beklerken Ölür,Fırat’ın Hikayesi / Kazım Aldoğan

Canel Işık by Canel Işık
22 Kasım 2025
in Kitap İncelemeleri
0
Bazen İnsan Ölümü Beklerken Ölür,Fırat’ın Hikayesi / Kazım Aldoğan
0
SHARES
32
VIEWS
Share on FacebookShare on Twitter

Kime ait olduğunu hatırlamıyorum ama, yıllar önce bir öyküde okuduğum sözler aklımda kalmış..Şöyle diyordu yazar; ‘’Anadolu’nun rüzgârı sert, toprağı inatçıydı ama hiçbir şey bir annenin sabrı kadar köklü değildi. Çocuğu ne kadar uzaklaşsa, ne kadar düşse, ne kadar hata yapsa da onun yüzündeki çizgilerde bekleyişin ince bir sükûneti, sesindeki titrek duada tükenmeyen bir umut vardı. Çünkü anne dediğin, dünyanın bütün yükü omzuna çöktüğünde bile evladının adım sesini duymayı bekleyen o aynı eşiğe yeniden, yeniden ve yeniden dönen bir yürekten ibaretti. Onun sabrı zamanla değil, acıyla değil, sevginin hiç sönmeyen ateşiyle ölçülürdü.’’

Birten Demirtaş Özbek ile bir edebiyat söyleyişinde tanışmıştım.Mersin’de bu tür etkinliklere katılanlar hemen hemen aynı kişişel olduğu için genelde herkes birbirini tanır.Birten’le tanıştıktıktan sonra ortak arkadaşlıklar, ‘’nerelisin’’ rituelinden sonra  söz gelip ‘’bize ait’’ olan Anadolu’nun o ortak aidiyet sosyolojisindeki durak oldu.

Bir Fırat Hikayesi kitabını ilk kez kendisinden duymuştum. Şimdi bile iyi hatırlıyorum,Fırat’tan bahsederken yüzündeki ifade ve anlık değişim,yaşadığı sürecin hislerini ve izlerini güneşin gün ortasındaki yakıcılığı gibi yansıtıyordu.

Roman, daha ilk cümlesinden itibaren okuru bir annenin kırılgan varoluşuna, bekleyiş ile korku arasında salınan ruh hâline davet ediyor. Yeni doğan bir bebeğin nefesini dinleyen bu sessiz gözetleyiş, hem anneliğin içgüdüsel koruma arzusunu hem de yaklaşmakta olan bir kaybın sezgisel ağırlığını taşıyor. Yazar, hastane odasının steril ve soğuk atmosferi ile annenin iç dünyasındaki sıcak, titrek sevgi arasında güçlü bir karşıtlık kurarak romanın trajik eksenini daha başlangıçta hissettiriyor.

‘’Usulca oturduğum koltuktan kalktım ve seni izliyorum. Nefes almanı dinliyorum. Küçük hastane yatağında uyuyorsun. Sana dokunmaya kıyamıyorum. Her şeyden habersiz ne kadar da masum olduğunu düşünüyorum. 20 gün önce yeni doğan yoğun bakımdan çıkarıp seni bu odaya yanıma getirdiler. Benim ise bu odadaki 40. günüm.20 gün sabırla yoğun bakımda çıkarılmanı ve bu odaya getirilmeni bekledim.’’

Bir annenin evladının kaybı karşındaki acıyı anlatmaya hiçbir eleştirmenin duyguları yetmez ancak, kitabın girişindeki bu sözleri okuduktan sonra  Ernest Jünger’in şu sözlerini hatırladım:

“Bana acıyla ilişkini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. ‘’

Byung-Chul Han’ın da söylediği gibi, acıya karşı tavrımız nasıl bir toplumda yaşadığımızı ortaya koyar. Acılar şifrelidir. Söz konusu olan toplumun anlamanın anahtarını tutar ellerinde. Bu nedenle her toplum eleştirisi acının yorum bilimini sunmak durumundadır. Acıları salt tıpa bırakırsak inleyeme niteliklerini göz ardı etmiş oluruz.Bu coğrafyanın acılarını bazen  bir annenin yüzünden okumak mümkün.Demirtaş’ın Bir Fırat Hikayesi’ni okuyan bu yalın  gerçekle bir kez daha yüzleşir.Çünkü bizim acı hikayelerimiz kadınlarımızın sırtında taşınır.

Şiirle taşıyanlarda var.Demirtaş Birhan Keskin’in hislerine başvurmuş..

Şuraya bir cümle koydum.

Bırak acılarımızı biri duysun.

Hem zaten şiir niye var?

Dünyanın acılarını başkaları da duysun.

Acı mıhlanıp,bir kalpte durmasın.

    Ortada dursun.

Olur ya biri eline alır okşar,biri alnından öper.

                   Az unutursun.

 

Bitmek bilmeyen hastane nöbetleri, şehirden şehire taşınan gerilimli yolculuklar ve hikâyeye ortak olan bütün ailesiyle birlikte Demirtaş, aslında yaşadığımız habitusun ortak acısından en dramatik olanı sade bir dille aktarıyor.

Fırat’ın ileride öleceğinin hissedilmesi, okur için yalnızca bir an değil, bir çöküşün eşiğinde donmuş bir zaman parçası haline getiriyor. Böylece metin, anneliğin masumiyet yanılsamasıyla ölümün kaçınılmazlığı arasındaki gerilimi, sade fakat sarsıcı bir dille işleyeceğinin sinyallerini veriyor. Ölüm gerçeğini bir tek annelerin evlatlarının ölümü karşısındaki kabullenmeyişini hatırlatıyor Demirbaş. Bir tarafta çaresiz bir kabullenme, diğer taraftan bedenden eksilen bir kaybın içerde yer bulamaması: Kendisine  ‘’teselli’’ verenlere şöyle sesleniyor; Senin kaybınla birlikte yaşamanın bir yolunu bulmaya çalışırken, beni zorlayan ve öfkelendiren çoğu zaman yasımı ve acımı savunmak zorunda kaldığım zamanlar ve insanlar oldu. Yaşadığım acıyı zaman biçilmesi ve o zaman dolduğunda hayatta kaldığı yerden başlamam gerektiğini söyleyen insanların varlığı ayrıca canımı acıttı.

Rilke der ki,’’ölüm büyük bir şey değildir; asıl büyük olan, yaşayanların onunla barışamamasıdır’’

Bir annenin ölümle barışamamasının yegane gerçeğinin evladının ölümü olduğunu Demirtaş ‘’Bir Fırat Hikayesin’’de Furuğ Ferruhzad’ın emsalsız duygularından okura aktarır;

Ben nereden geliyorum?

Böyle bulaşmamışım gecenin kokusuna

Mezarının toprağı tazedir hala

O iki genç yeşil elin mezarını söylüyorum..

Furuğ Ferruhzad

Burada Kafka’nın ‘’ölümün kendisi değil, ölüme giden yol insan tüketir’’ sözünü anmadan geçemeyeceğim.

Kafka’nın vurguladığı şey, ölümün kendisinin ( kapkaranlık ve geri dönülmez bir son anın) insanı tüketen şey olmadığını göstermesidir. Çünkü o an zaten çok kısadır. İnsanı asıl yıpratan, ölümün yavaş yavaş yaklaşması, zamanın bir çöküş gibi insanın üzerine inmesi, bekleyişin yarattığı içsel erozyondur.

Bir annenin evladının ölümünü beklediği zamanı betimlemek için bazen kelimeler yetmiyor. Çocuğunu kaybetme korkusuyla yaşayan anne için her saat, her nefes belirsizliğin karanlık kuyusunda geçen bir sınavdır. Bu belirsizlik ölümden daha yıpratıcıdır; çünkü ölüm kesinliktir, bekleyiş ise sonsuz bir sorgudur. Demirtaş’ın Fırat hikayesini okurken en gerildiğim anlar, o bekleyişin ağırlığı oldu.

Kişi, “belki olur” ile “belki olmaz” arasında gidip gelerek zihinsel enerjisini tüketir.

Bir Fırat Hikayesi’nde satır aralarında aklıma hep şu söz geliyordu;

Kayıp geldiğinde bir anne ne hisseder?

Kafka’nın “Ölümün kendisi değil, ölüme giden yol insanı tüketir” sözü tam da bu nedenle ölümün metafizik ağırlığını değil, bekleyişin psikolojik yıkımını anlatır. Çünkü ölüm bir anda gerçekleşir; oysa ölüm ihtimali, günlerce, haftalarca insanın içini kemiren görünmez bir yorgunluktur. Bir anne için en yıkıcı olan, çocuğunun ölümünü görmek değil, onun ölme ihtimaliyle her gün biraz daha eksilmektir. Kafka’nın bu cümlesi, annenin yaşadığı trajediyi en yalın haliyle özetler:

‘’Bazen insan, ölümü beklerken ölür.’’

 

 

 

Yazıyı nasıl buldunuz?

Oy için yıldıza tıkla!

Ortalama Oy / 5. Oy Sayısı

Oyu yok

We are sorry that this post was not useful for you!

Let us improve this post!

Tell us how we can improve this post?

Paylaşarak destek olabilirsiniz!
Previous Post

HİÇ/Canan TÜMEN

Next Post

Gurbet | Ersin KURT

Canel Işık

Canel Işık

06 Ağustos 1978 Peştera( Bulgaristan)doğumluyum. 1991 yılında Türkiye’ye göç ettim ailem ile birlikte. İlköğretimi Bulgaristan’da tamamladım. Ortaöğretimi Anafartalar İlköğretim Okulu, liseyi Florya Tevfik Ercan Anadolu Lisesi, üniversiteyi de Koç Üniveritesi Hemşirelik olarak tamamladım. Anadolu Üniversitesi Sağlık Kurumları İşletmeciliği okudum. 1999-2001 tarihleri arasında Cerrahpasa Tıp Fakültesinde, 2001-2002 aralığında Amerikan Hastanesi, 2002’ den bu yana da Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Elektronörofizyolog olarak çalışıyorum. Pandemi sürecinde yazmaya,resim ve heykel sanatına odaklandım. Yazmaya ortaokul yıllarında, resim ve heykele ise tamamen hobi olarak koronada başladım. Bu süreçte dergilere öykü gönderimi ile yazarlık yolum şekillenmiş oldu, şu anda üç adet kollektif bir adet bireysel kitabım var. Resim ve heykel sanatında ise sekiz karma sergi(iki tanesi yurt dışı) ve üç fuar katılımı gerçekleştirdim.

Next Post

Gurbet | Ersin KURT

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

No Result
View All Result

Hakkımızda

Kibele Kültür Sanat Logo

Kibele Kültür Sanat

Merhaba sevgili okur.

Mitolojide Tanrıların anası olarak bilinen Tanrıça Kibele’nin anaç, üretken, hayatın devamını sağlayan özelliklerinin uğruna inandık. Ve onun adını kullanıp Kibele Sanat olarak edebiyatta biz de varız dedik. Edindiğimiz misyonla amacımız; bizden önceki kalem ustalarımızın bayrağını, gelecek kuşaklara ulaştırmak. Çünkü edebiyat dünya tarihini içinde barındıran devasa bir ansiklopedidir… Devamını Oku

Arşivler

  • Kasım 2025
  • Ekim 2025
  • Eylül 2025
  • Ağustos 2025
  • Temmuz 2025
  • Haziran 2025
  • Mayıs 2025
  • Nisan 2025
  • Mart 2025
  • Şubat 2025
  • Ocak 2025
  • Aralık 2024
  • Kasım 2024
  • Ekim 2024
  • Eylül 2024
  • Ağustos 2024
  • Temmuz 2024
  • Haziran 2024
  • Mayıs 2024
  • Nisan 2024
  • Mart 2024
  • Şubat 2024
  • Aralık 2023
  • Eylül 2023
  • Ağustos 2023
  • Temmuz 2023

Kibele Kültür Sanat Logo

Kategoriler

  • Anlatı
  • Araştırma
  • Deneme
  • Genel
  • Hakkımızda
  • İnceleme
  • Kitap İncelemeleri
  • Masal
  • Öykü
  • Roman
  • Röportaj
  • Şiir
  • Sinema
  • Sizden Gelenler
  • Söyleşi
  • Tiyatro
  • Yeni Çıkanlar

Son Yazılar

  • Gurbet | Ersin KURT
  • Bazen İnsan Ölümü Beklerken Ölür,Fırat’ın Hikayesi / Kazım Aldoğan
  • HİÇ/Canan TÜMEN
  • En Güzeli | Ersin KURT
  • Aklım Beynimi Terk Etti

Copyright 2023 - 2025 Haziran K İ B E L E Kültür Sanat Dergisi Limited Şirketi All Right Reserved. Developer by Fedora Bilişim Teknolojileri İnternet Danışmanlık Hizmetleri Basım Yayın Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi. Bu sitede yayınlanan ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, hiçbir şekilde kullanılamaz, izinsiz kopyalanamaz. Tüm hakları K İ B E L E Kültür Sanat Dergisi Limited Şirketi'ne aittir.

KİBELE Abone
No Result
View All Result
  • Hakkımızda
  • Künye
  • Dergiler
  • Galeri
  • E-Dergi
  • Yazılar
    • Edebiyat
      • Şiir
      • Roman
      • Öykü
      • Deneme
      • İnceleme
      • Anlatı
      • Araştırma
    • Kitaplar
      • Kitap İncelemeleri
      • Yeni Çıkanlar
    • Tiyatro
    • Sinema
  • Yazarlar
  • İletişim
  • Üye Ol

Copyright 2023 - 2025 Haziran K İ B E L E Kültür Sanat Dergisi Limited Şirketi All Right Reserved. Developer by Fedora Bilişim Teknolojileri İnternet Danışmanlık Hizmetleri Basım Yayın Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi. Bu sitede yayınlanan ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, hiçbir şekilde kullanılamaz, izinsiz kopyalanamaz. Tüm hakları K İ B E L E Kültür Sanat Dergisi Limited Şirketi'ne aittir.