Uzun zamandır kendime söylemediğim gerçekleri itiraf etme zamanı geldi galiba. Bir ayna buldum hemen ve gözlerime baktım aynada, çünkü gözler yalan söylemezdi. Ama bu sefer gözlerimde başka bir şey gördüm: yorgunluk. Ruhumun en derin köşelerinde birikmiş acılar, kayıplar, pişmanlıklar… Hepsi oradaydı, ama saklanmaya çalışmıyordu artık.
“Ne oldu sana?” diye sordum kendi kendime. Sessizlikle yanıt verdi aynadaki yansımam. Sonra fark ettim; asıl soru bu değildi. Asıl soru şuydu: “Beni buraya getiren neydi?” Yaşanmamış hayaller mi, söylenmemiş sözler mi, ya da hep ertelenen mutluluklar mı?
Aynaya daha dikkatli baktım. Gözlerimin içinde bir parça umut saklanıyordu hâlâ. Küçük, cılız bir ışık… “Pes etme,” diyordu bana. “Geçmişi değiştiremezsin, ama geleceğini yazabilirsin.”
Ve o an bir karar verdim. Kendimle yüzleşmekten kaçmayı bırakacaktım. Eksiklerimi, hatalarımı, korkularımı kucaklayacaktım. Çünkü insan ancak kendini affedince gerçekten özgür olabilirdi.
Aynadaki yansımama bir kez daha baktım. Bu sefer gözlerimde bir cesaret gördüm. Yalan söylemeyen gözlerimde, kendime verdiğim en büyük söz saklıydı: “Başka bir hayat
mümkün.”