Hey komutan! Bırakma beni bu dağda,
Eğer bırakırsan ki şayet bıraktın
O zaman göm beni o mezarlığa, sen koy musalla taşına.
Muğlak, biliyorum
Ama kora itilaf olan biri de yok karşında yahu!
Sorma kimim diye
Sen de düşman ben deyim çoban, asker, mecnun…
Ha sen komutan orası kesin
Prangalamadılar ya seni de benim gibi,
Sarnıçlar afallatmadı ya seni de.
Virane gibi kaldım mezarlıkta.
Elleri nakıştan işlemeli bir güneş sürü sıcaklık,
Sızmaz aralardan yalnızca tahtakuruları.
Ah o kalburdan geçen zaman,
Rüşte erdiğim meçhul, çıkarın beni bu mağaradan
Hey komutan!
Şu iz bıraktığım kanlı sarnıçlara dön de bir bak!
Bir meçhul içre ile yâd etme beni.
Çocuklar analarının kucaklarında, birazdan gün batacak,
Daha koşuşturmasınlar. Siz aramayın beni.
Karayel bir hudut çizmiş komutan orada yine,
Zaten ne zaman bir hudut çizilse komutan orada bitiverir,
Sorgulamaksızın arkadakileri.
Ben bir debdebe içinde o karmaşık makberlerde,
Sense o kutsal hudutlara gitmek zorundasın.
Gömülmüş, çürümüş eti kemiği kim ne yapsın,
Ben bu mezarlıkta kaldığım sürece,
Odun parçacıkları geçecek üstümden
Hepsinin ayrı ayrı değeri olacak,
Şu başımın üstünde soğuk soğuk terleyip ağaran saç telleri,
İşte benim sebebim olacak
O merdiven altlarında bırakılmak için.
Şu vefasız komutan bulup getirse beni,
Kavuşsam aileme , hepsi orada sabırlı bir bekleyiş içinde,
Zamanı, ölümü, suru…
Hey! Sen söyle o zaman, ne idiği belirsiz kişi,
Kimsin sen?
Yoksa çağırdılar mı seni de yârine
Kalbur taşları usulca dökülüyor zamanın sarkacından
Tutamıyorum
Seni de tutamıyorum.
Askersen tutulursun ama illaki merak etme.
Bu gece muamma gecesi,
Ben o ay aşığının altında tan ağarana değin vazgeçmeyeceğim,
Sevdamdan, aşkımdan
Özür dilerim
Eğer görürsem seni ay aşığının oralarda
Adın sanın kim olursa olsun sahip çıkacağım sana
Sahip çıkacağım aşkına
Yalnızca ay aşığının oralarda bekle beni