Dilsiz ayrılıkların, doğum sancısı tutar;
Kışın ilk göz ağrısı, ruhumda volta atar.
Ayazdan libasını, ilk akşamdan giyerek;
Takvimden son yaprağı, bekler kopar diyerek.
Sırtımda ayak izi, üç yüz altmış beş günün.
Sayımı var, devri var, sensiz yaşanan dünün.
Sordum da in dediler, bu on ikinci durak.
Gönül kapılarını bana, bana aralık bırak.
Güneş utangaç çocuk, aşiyanlar târumâr,
Şu fukara yüreğim, senden bir cemre umar
Kıldan ince bir köprü, gönlüm kalmış arafta
Yeni sene, geçmiş yıl, ümit hangi tarafta
Soframda demli hüzün, safi ayaz ve keder.
Lügatlerde aralık, koca bir mevsim eder.
Şu üryan ağaçlara, birisi giyin desin.
Sen hangi sobadasın, hangi kestanedesin?
On bir ayı denedim, ruhum zinhar sığmadı.
Şehrime kar bu sene, yoksun diye yağmadı.
Hazan mektebindeyim, ben ikmale kalmışım.
Öğrendiğim harfleri, gözlerinden çalmışım.
Aşk usta öğretici, ne bilsin ki bu çırak;
Gönül kapılarını bana, bana aralık bırak.
Bende neden çoktur ki, hicranın hatırası.
Kesilmiştir ruhuma, bir yılın faturası.
Kapanmıyor hesabı, vuslat bana borçludur.
Ki Kanunievvel’de, hep şairler suçludur.
Şehir gri karanlık, nerdeyim kimdeyim.
En çok kara, beyaza, yakışan bir demdeyim.
Ömrümün paydos vakti, vav halini almışım.
Bir sene bir uçurum, kenarında kalmışım.
Bir güz hikâyesini, yazarken göçmen kuşlar.
Gönlüme düşen bahar, o gözlerinde başlar.
Ey yâr ben üşüyorum, bahar daha çok ırak.
Gönül kapılarını bana, bana aralık bırak.



