İnsan beyni, hayatın her anında bir orkestranın şefliği gibi çalışır. Ancak bu orkestranın notaları ve ritimleri, dış dünyadan gelen uyarılarla şekillenir. Koku, şarkı, dokunulan bir eşya… Bunlar sadece basit duyusal uyarıcılar değil, aynı zamanda beynimizin derinliklerinde yankılanan duygusal melodiler ve anıların kapılarını aralayan anahtarlar gibidir.
Koku, belki de en büyüleyici uyarıcıdır. Çiçeklerin, yağmurun ya da eski bir kitabın kokusu, zihnimizde yıllar öncesine bir yolculuk başlatır. Yasemin kokusu bana hep çocukluğumu hatırlatır. Sokakta oynadığımız yaz akşamlarını… Melisa da aynı etkiyi bırakır; geçmişin kokusu gibi. Bazı anılar, kelimelerle değil kokularla saklanır. Bir parfüm kokusu, bir kış sabahının sessizliğini; yeni kesilmiş çimen kokusu ise okuldan eve yürüdüğün bir bahar gününü geri getirebilir. Koku burnumuzdan içeri süzülür ama yolculuğu orada bitmez; duyguların ve anıların saklandığı yere, limbik sisteme kadar ulaşır. Zamanın üstünü örttüğü duyguları uyandırma gücüne sahiptir. Bir anının kokusunu aldığımızda sadece hatırlamayız; aynı duyguyu yeniden yaşarız. Bu, kelimelerin başaramadığı bir şeydir. Bu yüzden bazı insanlar belirli parfümleri saklar, bazıları evde odun sobasının kokusunu sever. Ben de koku seven insanlardanım. Belki de çiçekleri bu kadar sevmemin nedeni, güzel kokularıyla içimi ferahlatmaları. Herkesin kendine iyi geldiğini düşündüğü küçük alışkanlıkları vardır; benim de birkaç tane var. Örneğin, bazen kahvemi yapar, kokulu bir mum yakar ve yanına nergis tütsüsü eklerim. O an yayılan kokuların birbirine karışması beni dinginleştirir. Tüm yorgun duyguların arasında kokular, insanı sessizce sakinleştirebilir. Birçok insan koku seçimlerini tesadüfen değil, kendilerini anlatmak için yapar. Kimi çiçeksi kokularla zarif bir imaj yaratır, kimi odunsu kokularla daha derin bir etki bırakır. Bu durum, kokuyu bir tür kişisel imza haline getirir.
Şarkılar da kokular gibi zamanın kilidini açar. Bizde iz bırakır; çünkü kulağa değil, kalbin en derin yerine fısıldar. Mutlu ya da hüzünlü fark etmez; duygularımızı taşır ve onlara bir anlam kazandırır. Yıllar sonra aynı notaları duyduğumuzda, zaman geriye akar; yüzler, yerler, hisler yeniden canlanır. Tıpkı kokular gibi, şarkılar da limbik sistemi uyarır. Müzik, duygularımızı ve hafızamızı yöneten bu beyin bölgesiyle doğrudan bağlantılıdır. Bu nedenle bir melodi, geçmişte yaşadığımız duyguları hızla ve güçlü bir şekilde yeniden hissetmemizi sağlar. İçten bir kahkahanın tam ortasında başlayan bir şarkı, bizi susturup başka diyarlara götürebilir. Çünkü bazı melodiler, kalbin derinliklerine gömülmüş hikâyeleri uyandırır. Belki bir kayıp, belki bir yara, belki de geçmişte kalan bir ‘sen’ yeniden belirir.
Kokular ve şarkılar, zamanın unutturamadığı anıları sessizce taşır. Ne bir fotoğraf kadar belirgindirler ne de bir kelime kadar keskindir, ama en derine işlerler. Bir koku ya da bir melodi, bizi hiç beklemediğimiz bir anda geçmişin sıcak bir yerine götürebilir. O an ne geçmiş uzaktır ne de şimdi yabancı… Hepsi aynı anda içimizde yaşar. Sanırım bu yüzden bazı kokulara, bazı şarkılara bu kadar sıkı bağlanırız; Onlar, içimizde kalan en gerçek anılardır.