Ah Filistin,
Ah Filistin gözlerin dolu!
Ağlamaklısın biliyorum.
Böylesine bir direnişin içinde yapayalnız.
Biraz öksüz, biraz yetim, biraz da gariban gibisin.
Neden kimsenin verdiği ayakkabılar olmuyor ayağına?
Neden giydiğin gömleğin bir düğmesi kapansa diğeri kapanmıyor?
Ah Filistin biliyorum!
Başkaldırıyorsun acılara.
Biraz üzgün, biraz yorgun, biraz da çaresiz gibisin.
Ne kimsenin verdiği ayakkabıları giymek,
Ne de gömleğinin düğmelerini iliklemek istiyordun.
Yamalı olsun ama benim olsun diyordun.
Serçe parmağın nasır tutmuştu kayış gibi ayakkabılardan.
Ama olsun sen öylede mutluydun.
Ah Filistin dinliyorum!
Dinliyorum gözlerim dolarak bütün ağıtlarını.
Biraz yazmış, biraz çizmiş, biraz da söylemiş gibisin.
Bir yerde yorgun bir roman,
Bir yerde ağlayan bir çocuk,
Bir yerde de ağıt yakan bir anayı söylemişsin.
Ah Filistin okuyorum!
Yazdıkların içimi acıtıyor.
Kendimi senin yerine koyamayacak kadar uzağındayım.
Çektiğin acıların bir tarifi olmadığı da biliyorum.
Biraz küsmüş, biraz sitemkâr, birazda öfkeli gibisin.
Hem haklısın, hem davacı, em alacaklı.
Ah Filistin !
Ellerim kollarım dolu gelebilseydim sana.
Bayram şekerleri, rengarenk balonlar…Bir güzel söz söyleyip, yüzünü güldürebilseydim.
Mahcubum, yüzüne bakamıyorum oysa.
Biraz teselli, biraz umut, birazda huzur verebilseydim sana.
Korkuyorum aslında, korkuyorum hepsini geri çevireceğinden.
Ya diyordum, küsmüşse bana…
Ama bir gün affedersen yazmayı unutma.