Adalet Neydi?
Adalet neydi? İstemediğim bir dünyaya gelmek miydi? Saçımın, gözümün rengini, ailemi, doğduğum yeri seçememek miydi? Kaderin çizdiği yolları sorgulamadan yürümek, hiç sormadığım soruların cevabını yaşam boyu aramak mıydı?
Adalet, hiç söz hakkı tanımadan beni bir hikâyeye dahil eden, ama o hikâyeyi değiştirmem için hiçbir güç vermeyen bir düzen miydi? İnsanların hayatta eşit olmadığını bilerek yaşamak, kimi zaman bunu kabullenip kimi zaman buna isyan etmek miydi? Yoksa adalet, yaşadığım bu kaosun içinde, kendi yolumu arayıp bulmaya çalıştığım bir sınav mıydı?
Bir çocuk, doğarken ağlar. O ağlayış, belki de bir başkaldırıdır; gelmek istemediği bir dünyaya gelişine… Ama o çocuğa kimse, neden geldiğini sormaz. O çocuk, büyüdükçe kaderin ona sunduklarını kabul etmek ya da değiştirmek için savaşmak zorunda kalır. İşte o savaşta, adaletin gerçek anlamını bulur belki. Ama asıl soru şudur: Adalet var mıdır, yoksa insanın kendi yarattığı bir avuntu mudur?
Adalet, herkese eşit paylar sunmalı değil miydi? Ama gerçek hayat bize gösterir ki, kimileri şanslı doğar, kimileri yüklerle. Kimileri altın bir tepsiyle hayata başlar, kimileri hayatta kalmak için savaşa… Bu mu adalet? Yoksa adalet, herkesin kendi sınavını vermesi mi?
Belki de adalet, her insanın kendi anlamını bulduğu bir kavramdır. Seçemediklerimiz kaderdir, ama seçtiklerimiz, o kaderi değiştirme gücümüzdür. Adalet de tam burada, seçimlerimizde saklıdır.