Enheduanna, adı ve ürettikleri tarihe geçmiş olan, yazılı olarak şiirleri bulunan dünyanın ilk yazarı ve şairidir. Yeryüzünün bilinen ilk imparatoru olan Agade kralı Sargon’un kızı ve bir ay rahibesiydi. Agade imparatorluğu, toprakları Akdeniz’den Pers ülkesine kadar geniş bir alanı kapsıyordu. Sargon, yazılı kayıtların ışığına yansıyan tarih öncesi çağların loş karanlığında görünen ilk ve en önemli liderdir. Erken ilk bin yılda, çivi yazısıyla tabletlere kaydedilerek günümüze ulaşan şu sözlerin, Kral Sargon’a ait olduğu kabul edilmiştir: “Bana gebe kalan kutsal annem, beni gizlice dünyaya getirdikten sonra, hasırdan bir sepete koymuş ve kara sakızla her yanını ziftlemiş ve nehre emanet ederek akıntıya bırakmış. Nehir beni bir çiftçi olan Akki’ye götürmüş. Akki beni oğlu olarak yetiştirdi…Bahçıvanlık yaptığım sürede ve elli dört yıl süren krallığım boyunca Tanrı İştar beni sevdi ve korudu.” Sargon’un kişisel özelliklerinin ayrıntılı olarak anlatıldığı bu metinlerde, ayrıca yazar olan kızı Enheduanna’yı da karakterize etmektedir. Şairin kişisel tarihi, hayli yüksek derecede politik şiirlerinden anlaşılmaktadır. Şiirlerindeki kozmik vizyon ve etiksel izlek. İsaiah’ı çağrıştırır. Şiirlerinde Sümerlerin sevgi Tanrıçası İnnana içindir. Yeryüzüne, ona yardıma ve ihtiyacı olduğunda yanında olmak için bir dost olarak gönderilmiş olan bir yarı-tanrı ile konuşur. Şiirlerinde, şaşırtıcı metaforlar, yalınlık ve duyarlılıklar vardır. Şiirleri, Sappho’nun yarı-tanrı Afrodit için yazdığı şiirleri çağrıştırır. Taş bir tablette, yanında çalışan üç yardımcısı tarafından, yüksek din görevlilerinin özellikleri ve benzerlikleri ayrıntılarıyla betimlenmiş, şairin kişisel özellikleri, giysilerine varana dek cömertçe sergilenmiştir. Buraya alınan şiirleri, “Enheduanna’nın Mutluluğu” İnnana’ ya adanmış bir şiirin on sekiz bölümünü içermekte olup, çiviyazısı tabletlerden alınmıştır. Şairin, kendisine ait olduğu araştırmalar sonucu kesinleşmiş olan ve tapınakta okunmak üzere yazıldığı anlaşılan kırk iki adet ilahisi vardır. Enheduanna’ya atfedilen bazı diğer şiirlerin ise ona ait olduğu kesinlik kazanmamıştır.
İNANNA VE TANRISAL CEVHERLER
Bütün cevherlerin sahibesi, ışık dolu
nur içinde iyi kadın,
cennetteki ve yeryüzündeki sevgiden,
An’ın dost tapınağından,
en büyük şerefleri giyiniyorsun, senin arzuların
ellerinde yedi cevher taşıyan
yüksek rahiplerin tacıdır.
Ah hanımım, bütün yüksek cevherlerin bekçisi,
cevherleri topladın ve özenle korudun
ellerinde.
Biriktirdin kutsal özün cevherlerini ve sıkıca
bastırdın onları göğsüne.
İNANNA VE AN
Bir ejderha gibi saldın ülkenin her yerine
ağzından saçılan zehri,
şimşek gibi gürledin yeryüzünde
ağaçlar ve bitkiler ve bilcümle yaratık
secdeye vardı önünde.
Sen taşkın bir selsin dağlardan inen,
Ah, her şeyden önce gelen,
Ay tanrıçası İnanna, cennetin ve dünyanın tanrıçası!
ateşin kıvılcımlar saçıyor ve sıçrıyor halkımın üzerine.
Bir hayvana binmiş hanım,
An sana üstünlük veriyor, kutsal buyruklar;
ve sen işte böyle davranıyorsun.
Bütün büyük ayinlerimizde sen varsın.
ama kim anlayabiliyor ki seni gerçekten?
İNANNA VE ENLİL
Fırtına kanat taktı sana, toprağın yıkıcısı
Enlil’in sevdalısı, halkımın üzerinde uçarak
dağıtırsın An’ın buyruklarını.
Ah hanımım, sesini duyar duymaz
Tepeler ve ovalar saygıyla eğerler başlarını.
Ne zaman gelsek huzuruna
dehşet içinde, tir tir titreyerek senin fırtınalı
gözalıcı ışığında; adalet dağıtırsın hepimize
şarkı söyler, kederlenir, hıçkırırız önünde.
ve yürürüz sana doğru giden incecik yolda
çıkarak derin iç çekişlerinin evinden.
İNANNA VE İŞKUR
Yakıp yıkıyorsun her şeyi, aşağıda zafer
Ah hanımım, zafer senin kanatlarında
alt üst ediyorsun toprağı ve kılığını bozuyorsun.
Sen yüklü bir bulutsun,
gürle, gürleyen bir fırtınasın çünkü sen,
şimşeklen ve çakmaya devam et şimşeklerini, ve hırılda
şeytani rüzgârlarla,
hiç yerinde durmasın ayakların.
Arp’ının ezgilerinde
duyuyorum senin ağıtlarını
İNANNA VE ANUNNA
Ah hanımım, Anunna; büyük tanrılar,
deli gibi çırpınır huzurunuzda sular
yumuşar yalçın kayalıkların içi.
Cesareti yoktur hiç birinin yürümeye,sizin dehşet veren bakışlarınızın önünde.
Kim evcilleştirebilir ki
sizin hiddet dolu kalbinizi?
daha güçsüz bir tanrı mı? Hayır.
Kalbin, kalbindeki kötülük dolu hayvan
Bazen uzağında duruyor ılımlılığın.
Hanımım, hayvanın dizginlerini gevşettiğin zaman
mutlu kılıyorsun bizi.
Hışmının altında yumuşaklık var,
Ah, Suen’in en büyük kızı!
Kim inkar edebilmiş ki, senin üstünlüğünü,
hanımım, yer üstünün en büyüğü?
İNANNA VE EBİH
Sana tapınılmayan dağlarda
bitkiler lanetlidir.
Sensin her şeyin azametini küle çeviren.
Kanlı yaşlar döker nehirler senin için,
ve insanlar içmeye su bulamaz.
Dağların kolları sana bend olur
kendi ahenkleriyle.
Sağlıklı genç adamlar saf tutarlar önünde
kendi ahenkleriyle.
Dans eden şehir fırtınalarla dolar,
genç adamları sürüp önüne, tutsağın kılar.
İNANNA VE URUK ŞEHRİ
söyledin kutsal emirlerini şehrin üstünde
açıklanmadı:
“Bu topraklar sizindir,”
açıklanmadı:
“O sizin babanızdır ve babanızın babası,”
ve kapattın sana giden yolları,
ayağını kaldırdın ve bıraktın
onlara üretkenliğin boş ambarlarını.
Şehrin kadınları uzun zamandır aşktan konuşmuyor
kocalarıyla.
geceleri sevişmiyorlar artık.
Uzun zamandır soyunmuyorlar kocalarına
cömertçe sergileyerek mahrem hazinelerini.
Suen’in büyük kızı,
coşkun vahşi inek, An’a buyruk veren yüce kadın,
kim cüret edebilir sana tapınmamaya.
UR’DAN SÜRGÜN EDİLİŞ
Sen söyledin girmemi kutsal Giparu manastırına,
ve girdim içeriye, Ben baş rahibe
Enheduanna!
Taşıdım ayin kabını ve söyledim
senin ilahilerini.
Şimdi sürgün edildim cüzamlıların içine.
bu yüzden yaşayamıyorum seninle birlikte.
Gölgeler yanaşıyor gün ışığına, ışık
kararıyor benim yanımda,
gölgeler sokuluyor gün ışığına,
örterek günü kum fırtınalarıyla.
Baldan yumuşak ağzım ansızın çarpılıverdi.
Güzel yüzüm toza bulanmış gibi.
URUK SİTESİNİN YENİ TİRANI LUGALANNE’Yİ REDDEDEN AY TANRISI NANA SUEN’E HİTAPTIR
Ah Suen, kenti zorla zapteden Lugalanne
değersiz biri bence!
Söyle An’a, “An, kurtarsın beni!”
“ŞİMDİ”
ve eğer sen söylersen, An kurtaracak beni.
Bu İnanna kadın telef edecek, bu genç horoz
Lugalanne’yi
Dağ ve tufan serilecek İnanna’nın ayaklarına.
Bu kadın daha da güçlü ondan.
Defedecek siteden o serseriyi.
Mutlaka unutacak İnanna, bana olan öfkesini.
İzin ver, Enheduanna ona yalvarsın.
Tatlı bir içki gibi, bana izin ver, rahatça dökeyim
Göz yaşlarımı Kutsal İnanna’ya!
İzin ver, yalvarayım ona!
LUGALANNE’NİN GÜNAHLARI
Ben yatıştıramam Aşimbambar’ı, ay tanrısı An,
Lugalanne buraya geldiği için
ve değiştirdiği için An’ın ibadet törenlerini.
Soyup soğana çevirdiği için An’ı,
onun Eanna’daki mabedini.
Asla gitmedi saygıyla kral An’ın önüne
halbuki bu ibadet köşesi ne kadar da çekicidir,
sonsuzdur güzelliği.
O mahvetti bu kutsal yeri!
Senin için geldi o, İnanna, bir dost gibi görünerek
Seni baştan çıkartmaya
Ayartmaya çalışır gibi kardeşinin karısını.
Ah benim kutsal, tez canlı, vahşi ineğim, ay tanrıçam,
Defet bu adamı siteden
Ve zapt et onu!
URUK ÜSTÜNDE BİR LANET
Ne diye gideyim yemek yemeye
ve uyumaya?
Neyim ki şimdi ben?
Bu Uruk sitesi başkaldıran bir şeytan
olduktan sonra senin tanrına.
An, vazgeç ondan, ikiye böl!
Bırak şeytan lanetlesin bu kenti!
Bırak sızıldanan çocuk, yoksun kalsın
şefkatli bir anneden.
Ah hanımım, arpının ezgileri yeraltına çekildi.
Senin kuzularının melemeleri düşman bir kıyıda,
sürüklenmiş kayalıklara.
Sitenin ahalisi duyduğunda benim kutsal şarkımı
ölmek üzere olacak hepsi de ne yazık ki.
SUÇLAYARAK AY TANRISI NANNA’YI
Sanırım, benim Nanna’m bana hiç aldırmıyor.
Beni gark eyledi felaketlere,
ölümlerin dar yollarına attı.
Aşimbabar beni yanlış yargılamış olamaz.
Yanlışı yapan Oysa, neden tasa çekeyim?
O yapmışsa, niçin kaygılanayım?
Ben muzafferdim, şerefliydim,
fakat o beni sürdü kutsal sığınağımdan.
fırlatıp attı, ekşimiş bir lokma gibi
penceresinden.
Hayatım alevler içinde.
O beni dağlardaki böğürtlen dikenlerinde
mecbur etti yürümeye.
Sıyırdı başımdan,
bir baş rahibeye yaraşan tacı.
Bir hançer ve bir kılıç verdi elime,
ve dedi;
“senin için yapıldı bunların ikisi de,
çevir onları hemen kendi öz bedenine”
İNNANA’NIN ÖVÜLDÜĞÜ, SÖYLENMEYEN İLAHİ
Kimse söylemez oldu “ Bırak dünya bilsin”i
Nanna için.
söyleyen yalnız Onun kızı, sen, İnanna.
Sen yücesin cennet gibi. Bırak dünya bilsin!
Sen enginsin dünya kadar. Bırak dünya bilsin!
Sen viran edensin asi yurdu. Bırak dünya bilsin!
Sen gürüldeyensin toprağın üzerinde. Bırak dünya bilsin!
Sen ezensin inatçı kafaları. Bırak dünya bilsin!
Sen oburca yutansın gövdeleri, bir köpek gibi. Bırak dünya bilsin!
Senin korkunçtur bakışın. Bırak dünya bilsin!
Sen dikersin dehşet veren bakışlarını. Bırak dünya bilsin!
Senin bakışın şimşek gibi çakandır. Bırak dünya bilsin!
Sen muzaffersin. Bırak dünya bilsin!
Hiç kimse söylemiyor “Bırak dünya bilsin’”i
Nanna için
Sadece Onun kızı, sen, İnanna.
Ah hanımım, bu şarkı seni yüceltiyor
Ve överek göklere çıkarıyor seni.
Ah hanımım, An’ın karısı, haykırıp duruyorum senin öfkeni!
SON DUA
Kutsal kabın içinde közlerin alevleri
yükseliyor ayinler için.
Gelin odası bekliyor seni. İçeri gir
ve doldur kalbini!
Elimden gelen her şeyi yaptım. Şarkı söyledim sana
Yüce kadın.
Gece yarısı söylediğim şarkıyı
Bırak söylesin, aydaki şarkıcı yankı!
Senin kocan esir düştü,
Bu nedenle artıyor kızgınlığın,
Ve asla huzur bulmuyor kalbin
ENHEDUANNA’NIN RESMİ GÖREVİNE GERİ DÖNÜŞÜ
Hükümdar odasının birinci kadını
kabul etti Enheduanna’nın şarkısını.
İnanna yeniden seviyor onu.
Günler güzel Enheduanna için, çünkü takındı
mücevherleri.
Kadınca güzelliği giyindi.
Tıpkı ayın ilk ışığı gibi ufuk çizgisinin üstünde,
nasıl da gösterişli elbiseleri!
Nanna, İnanna’nın babası,
Saraya geldiğinde,
Kutsadı İnanna’nın annesi Ningal’i.
Cennetin kapısından bir söz yükseldi:
“Hoş geldin!”
Çeviri; Ayten Mutlu