İnsanın, kendini tanıması önemlidir. Kendini tanıyarak bir şeyleri de fark eder. Kendinin farkında olur,
daha doğrusu bu hayat sürecinde kendi ritmini bulur ve ona göre yaşamaya çalışır. Bu zor ve sancılı
bir süreçtir çünkü kendini tanımak o kadar hafife alınacak bir mevzu değildir. Önce düşünmeyi
gerektirir sonra ise bu düşündüklerinle hareket edebilmeyi. Düşünmedikçe veya bunlar için bir alan
oluşturmadıkça, vakit ayırmadıkça insan kendinin ne kadar farkında olabilir ki?
Düşünülen şeylerle harekete geçilir ve harekete geçtikçe de düşüncelerin yerine yenisi gelir. Eylemler
de düşüncelerle ortak bir paydada buluşur. Hareketlerin sonucu iyi veya kötü de olabilir ama insan bu
‘süreçten’ sorumludur yani yaptıklarından veya yapacaklarından. Sonuç insana bağlı değildir, kendi
üzerine düşen yapıldıktan sonra “gönül rahatlığı” ile bir bekleme içerisine girilebilir. Bu durumun
insana verdiği bir güven duygusu da vardır. Güvenli alana geçilir adeta çünkü orada aranılan bir şeye
kavuşma vardır.
Kendini tanımak bir cesaret işidir de çünkü bulduklarınla mutlu olamayabilirsin, bununla karşılaşma
ihtimali içerisinde bu sürece girersin. Deruni bir rahatlık vardır içten içe de.
Kendini tanıma bir bitişi olan bir durum değildir tam tersi her daim insan kendini tanıma içerisindedir.
Yapılanlarla, düşüncelerle belki de hislerle temas ederek kendine ulaşabilir insan. Kendi özüne doğru
bir seyahattir bu, bitmek bilmeyen bir yolculuk. İnsan bu yolda engellerle de karşılaşılabilir doğal
olarak çünkü burası düz bir yol değildir.
Var olan engelleri nasıl aşılabileceği ya da nasıl aşılamayacağı önemlidir. Aşılırsa ilerleme içerisinde
olunur, aşılamaz ise insanın kendini tanıma alanını daha da genişlemiş olur. İnsan, kendine dair şeyleri
en çok da burada öğrenir. Öğrendikleri ile de bu hayat yolculuğunun merdivenlerini çıkar ama her
daim ileriye doğru olmayacağının bilincinde olarak. İki ileri bir geri olur bazen ya da başladığı yere
tekrar gelme durumu gibi.