Günümüzde hepimiz insanlığın ve ilişkilerin artık eskisi gibi olmadığından sitem edip duruyoruz.
Sadece sitem ederek ya da ilişkileri eleştirerek bir çözüm ortaya çıkarabiliyor muyuz…
İçinde bulundukları durumdan hoşnut olmayan bizler, içinde var olduğumuz yaşam süreçlerini düzenlemek adına ne kadar çaba gösterebiliyoruz…
Toplum içerisinde birey olarak var olabilmenin çok fazla dinamikler içerdiği bilinmektedir. Bu dinamikler çoğunlukla insan ilişkilerini temel alır. Yaşamımızın her anı, insanlarla olan karşılıklı iletişimi ve temel ilişkileri kapsar. En basitinden güne bir, ” Günaydın!’’ diyerek başlayabilmek, günümüzün geri kalanını pek çok yönden keyifli ve motive olmuş olarak geçirmemizi sağlar. Ancak, bugün yolda yürürken bile insanların yüzlerinde basit bir tebessümü görebilmek bile zor bir hal aldı.
Her gün yürüdüğümüz cadde ve sokaklarda insanlar birbirlerini hayalet figürler olarak algılamaya başladı. Zorunluluk olmadığı sürece insanlar birbiri ile iletişime geçmeye niyet bile etmiyorlar.
O halde, insan ilişkilerindeki iletişim sorunu sadece tek odaklı bir sorun mu…
Tabii ki; ” Hayır!”
Kapitalleşmenin ve teknolojik hız çağının egemenlik kazandığı bu süreçte hayatlarımız her yönden hız kazanmış durumda. İnsanların artık hedefinde sadece insan ilişkileri ve etkileşimi öncelik olmaktan çıkmak üzere. Bunun yerini, durmadan çalışma ve para kazanma hırsı aldı. Teknolojinin gelişmesi ile dijitalleşmenin hız kazanması da ilişkileri ve iletişimi farklı bir boyuta taşımış oldu. Bu sayede kişilerin, dünyanın dört bir yanındaki diğer insanlarla iletişime geçmesi kolaylaştı.
Sanal ortamlar üzerinden kurulan iletişimler, yaşanmakta olan ilişkilerin boyutunu da değiştirdi.Sadece değiştirmekle kalmayıp, toplumun dağılmasına yol açacak kadar ileri gitti. Toplumun en küçük birliği olarak kabul edilen ailelerin dağılmasına ve ilişkilerin yozlaşmasına sebep oldu.
İnsanlık olarak hazırlıksız yakalandığımız pandemi süreci dijitalleşmedeki hızı daha fazla artırdı. Bu süreç, bazı yönlerden kişilerin kendi gelişimlerinin önünü açarken, bazı yönlerden de ahlâki yozlaşmanın önünü açtı. Bu yozlaşma ile birlikte kişilerde bireyselleşme isteği ve her istediğine sahip olabilme arzusu arttı.
Böyle bir inancın bireylerde yaratmış olduğu farklı süreçler hırslara, sınır tanımayan riyakâr yaklaşımlara, maddi olana karşı aşırı talepkârlığa, her konuda açgözlülüğe yol açarak kişiler arası ilişki sorunlarının artmasına neden oldu. İnsanlar artık iletişimlerini bile bir ya da iki kelimelik mesajlara sığdırır hale geldiler. Bu sayede, insanlar birbirleri ile açık bir iletişim ve ilişki kurmakta zorlanmaya başladı. O nedenle de, bireyselleşme sınırını aşarak yalnızlaşmaya doğru gitmeye başladık.
Varlığımızı hak ettiğimiz en iyi şekilde sürdürebilmeyi hedefleyen bireyler olarak bizler, ilişkilerimizde dahi hep en iyiyi bekleyerek ve hiçbir zaman olması mümkün olmayan mükemmeli arayarak mutlu olmayı istiyoruz.
Karşılıklı iletişim ve ilişkilerde unutmamız gereken önemli bir nokta var. O da, bu iki olgunun bire bir ve yüz yüze olmasının yaratabileceği etkinin daha yapıcı ve besleyici olacağı kanaatindeyim. Çünkü, insan olmak yakın bir sosyallik gerektirir.
Bir birey olarak, kişisel gelişimimiz ve olgunlaşmamız için mümkün olduğunca açık vey akın bir iletişime ihtiyacımız olduğu inancını taşıyorum. Çünkü, insan toplum içinde sosyalleştikçe her türlü zorluğun ve krizin üstesinden gelebilme günü kendinde bulur.
O nedenle, sosyal bir varlık olduğumuzu unutmadan bireyselliğimizi yaşamanın usulünü öğrenmemiz gerekiyor. Bunun için de, kişi önce kendinin öz’de kim olduğunun farkına varmak durumundadır. Kişi bunu yapmayı başarabildiğinde ise, diğer kişilerle daha iyi bir iletişim ve ilişki bağı kurabilir. Bizim gibi geleneksel yapıya sahip kültürlerde bireyselliği benimsemek kolay, ancak yerine getirebilmek ise zor olmaktadır.
O nedenle, toplumumuzda bireysellik anlayışının yanlış yorumlandığına inanıyorum. Özellikle, bireysellik konularının sanal medya ortamlarında yetkin olmayan kişiler tarafından yorumlanarak didaktik olmayan bir şekilde ele alınması, bencilliğe ve manevi duyarsızlığa yol açmaktadır.
Yine, bu kişiler incitilebileceklerine ve zarar görebileceklerine inandırıldıkları ilişkilerden ve iletişimlerden de uzak durmaktadır.Bu durumda bireyselleşmenin yalnızlık gibi algılanmasına neden olmaktadır.
Böyle bir durumda, nispeten daha zararsız olduğu empoze edilen ve sosyallik sunduğu düşünülen sanal platformların yapıcı etkiler ortaya çıkardığını düşünmek hatalı olur. İnsanlığı adeta içine hapsetmiş olan dijital dünya bir anda tüm insanlığın en yakın arkadaşı olup çıktı.
İçinde bulunduğumuz çağ, dijital hız çağı iken, insanlığın bunun gerisinde kalması tabii ki düşünülemez. Ancak, zihnimizi uyuşturup duygularımızı görmezden gelmemize neden olacak kadar zehirli ise, dijitalleşmek insanlığımızı anlayabilmek adına kadar faydalı olabilir ki…
Onun için, bireysel ilişkilerimizdeki anlayış,saygı,sevgi,sadakat, dürüstlük ve ahlâki değerleri sorgularken, çağımızın sunduğu dijitalleşmenin yarattığı toplumsal yozlaşmayı da ayrı bir bakış açısından sorgulamakta fayda olduğuna inanıyorum.