Heybetullah kendi halinde halim selim biriydi. Derler ya karınca incitmez cinsinden. Kısa boylu,dar omuzlu, yamuk burunluydu. Burnu yamuk olduğu kadarda geniş delikli ve yapışıktı. Hüzünlü bir yüzü, her dem ağlayacakmış gibi kederle bakan gözleri vardı. Sallapati yürüyen biriydi. Adeta ayaklarını yere sürürcesine yürürdü.
Heybetullah‘ın aksine karısı Gülkibar etine dolgun, kalçaları ise birer araba tekerleğiydi.Bir beli vardı ki, sormayın iki tane babayiğit elele verse, belini saramazdı. Değme bir pehlivanın belini andırıyordu. Belinin üzerinde de altını andıran, parlak tenekeden yapılma ucuz bir kemer olurdu coğu zaman. Gülkibar yürüyünce yer gök zangırdardı yürüyüşünden. Ey insanlar seyreyleyin beni, yürüyorum derdi adeta.
Heybetli bir pehlivanı andıran Gülkibar açtı ağzını, yumdu gözünü. Bir kedi gibi pusmuş olan Heybetullah, yavaş adımlarla yürüdü. Divana geçip oturdu. Boynunu daha bir içeri çekerek, bir şeyden ürkmüş çocuğun bakışıyla, iki üç defa bogazını temizleyerek ve mırıltıyı andırır ses tonuyla;
— Ne oldu yayla çiçeğim” diyebildi.
— Birde ne oldu diye sormaz mı? Ulan anladık köylük yerde herkesin bir lakabı olur. Her sülalenin, hatta her köyün tamam anladık. Ama köyde en kötü lakap kimin. Tabiki benim meymenetsiz kocamın. Ulan düşe düşe sana eşek heybetullah kaldı. (Hem eşeklerin bundan haberi var mı, oda malum ya. Birde eşekler duysa-bizden habersiz nasıl bu ismi kullanırsın-deseler ne deriz) Bak öbürlerin lakabı ne güzel. Horoz Ali, Sinek Hıdır, Kuş Veli, Buzağı Mehmet, Ayı yavrusu Hikmet, Osurukcu Hasan, Turna Bayram, Karı Dayanmaz Hüseyin, Beşdakka Mustafa, Kartal Yusuf, Karga Haydar, Ha birde Eşek Heybetullah baska lakap yok sanki…Eşek Heybetulaaaah…. Onu bunu bilmem yarından tezi yok var git köy meydanına. Akıl danış aksakallılara. De ki; ” Şu benim lakabıma hal çaresi düşünün”. Duydun mu Eşek Heybetullah.
— Tamam tamam, dedi Heybetullah mahçup bir tavırla. Hele bir sabah olsun, varır giderim köy meydanına. Bir bir anlatırım söylediklerini. Yeterki sen üzme kendini gözümün tereyağı Gülkibar”ım. Onlarda insan, anlarlar garip insan halinden. Hem bak Karı Dayanmaz Hüseyin”e. Önceleri Aygır Hüseyin değil miydi? Sonraları lakabı değişti. Karı Dayanmaz Hüseyin olmadı mı? Vardır bir hal çaresi elbet”. dedi demesine Heybetullah ama iyice büzüşerek, iki büklüm olarak, küçülerek…
Öyle bir bağırdı ki Gülkibar, sanırsın ki köyde felaket bir durum oldu. Merekmi tutuştu samanmı yandı kül oldu. Yakın komşular doluştu Heybetullahların evine. Gülkibar bir öfke seli icinde. El-kol hareketleri,ileri geri hamleler halinde gidip geliyor. Konuşmuyor, tükürüyordu adeta. Nefesi kesildiğinde ne dediği anlaşılmayan kekeme insanların tavırlarını andırırcasına el kol işaretleriyle söylenip söylenip durur gibi oldu. Komşu karılardan ikisi koluna girip, zorla yer minderine oturttular. Biri gidip bir bardak su getirip içirdi. Sakin olmasını tane tane anlatmasını istediler Gülkibar‘dan.
Derin bir nefes çekti Gülkibar. Nefesini salıverdi odanın boşluğuna.
— Ben ne diyeyim şu mıymıntı herife, daha ne diyeyim komşular. Ben diyorum git lakabını değistir. Ne desin iyidir komşular. Karı Dayanmaz Hüseyin‘i örnek vermesin mi? Çıldırtır bu insanı vallahi. Yok Hüseyin‘in lakabı da aygırmış, sonrasında Karı Dayanmaz Hüseyin‘e cikarmışmıslar köylüler…Ulan suratsız Nigar‘in oğlu Heybetullah. Ulan Hüseyin dediğin gül gibi üç bacıyı ard arda aldı. Aldığı karı yılına varmadan öldü. Birinci bacıyı aldı, kaç ay sonra duyduk ki hakkın rahmetine kavuşmuş. İkinciyi aldı, öldü. Üçüncü bacıyı aldı 9 aylık gelinken yittip gitti zavallım. Dördüncü bacıyı da alacaktı ki, kız akıllı çıktı komşu köyden hıyarsaklarların oğluyla kaçtı,kurtuldu. Verilmiş lokması varmış kızın. Yoksa Hüseyin onu da alır, yılına varmadan öbür tarafa yollardı. Herifte boğa damarı mı var ne. Vallahi damızlık boğa gibi maşallah. Aldığı karı dayanamadı, aldığı dayanamadı. Ne güç vermiş allah. Bir o kadarda dostu varmış diyorlar. Hatta Erkek Bitiren Gültaze‘nin ölümü bile bu boğa soylu Hüseyin‘in yüzündenmiş diyorlar, ne bileyim. Ben söyleyenlerin yalancısıyım. Hani dinsizin hakkından imansız gelirmiş derler ya…ohhh olsun… O Erkek Bitiren Gültaze‘de erkek koymadı Kuşuötmezlerden. Oh olsun vallahi. Ben bizim bu pasaklı Nigar‘ın oğluna diyorum var git köy meydanına. Bir akıl danış aksakallılara. Bu böyle olmaz de. Bizim Eşek Heybetullah‘ın yerinden kımıldayacagı yok. Ayıp oluyor de, boyumca cocuklarım var de, diyorum da kime…Duvara konuşsam duvar dile gelir de vallahi doğrudur der dediklerin. Aha şahidimsiniz komşular. Bu pasaklı Nigar‘ın oğlu gidipte lakabını değistirmezse; sözüm söz olsunki kıracağım boynunu. Demedi demeyin komşular.
İki büklüm olmuş Heybetullah, hafiften doğrularak,
— Söz, yarın giderim köy meydanına. Yeterki sen üzülme gözümün tereyağı, yoğurdumun kaymağı‘ dedi duyulur duyulmaz bir ses tonuyla.
— Ulan Karı Dayanmaz Hüseyin anan Nigar‘in üstünden geçsin emii. Eşek Heybetullah erkek olacaksın birde.
— Vallahi giderim yayla çicegim, sen üzülme‘ dedi Heybetullah arkasından da iki üç defa öksürerek.
Ayıpladı her ikisini komşular. “size yakıştıramadık”dediler.” Gün ola sabah ola. Her şey yoluna varır” dediler. Öfkesi dindi Gülkibar‘ın. Kalktı çaydanlığa su koydu. Konu komşu ay ışığında çaylarını yudumlayıp derin sohbetlere daldılar.
Binbir sıkıntıyla uyumaya calışan Heybetullah sabahı zor etti. Yine kafasında binbir soruyla kalktı. Köy meydanına vardığında birkaç yaşlı, yüzlerini günün ilk ışığına cevirmiş dua ediyorlardı. Sonra da işaret parmaklarını dudaklarına değdirip ” ya hakk” diyorlardı. Heybetullah selam verdi, selamlaştılar. Oflaya puflaya, zar zor olsa da meramını anlatabildi Heybetullah.
— Bu böyle olmaz. Çoluk çocugum vardır. Eşek Heybetullah lakabının değiştirilmesini istiyorum, diyebildi sonunda. Derin acılar yasamış bir insanın tavrıyla yere indirdi bakışlarını.
— Doğrudur, dedi aksakallılardan biri. Bundan böyle senin lakabın sıpa olsun dedi Avci Ismail öne atılarak. Diğer aksakallılarda olur manasında kafa salladılar. Keyiflendi Heybetullah. Ağır bir yükten kurtulmanın sevinciyle eve doğru yürüdü. Eve varınca keyifle bir ıslık çaldı. İçeri seslendi. “Kız Gülkibar nerdesin”
— Ne öküz gibi böğürüyon Pasaklı Nigar‘ın oğlu. Ne oldu yine. Tarladaki mahsül bire otuz mu verdi ne oldu. Yoksam bizim sarıca inek çift mi buzagıladı, hii ne oldu söylesene.
— Yok kız daha iyi bir şey oldu. Vardım köy meydanına. Bu böyle olmaz dedim. Birazda sert çıkıştım.
— Seeen… sert çıkıştın öyle mi, sümsük Heybetullah. Sadede gel Pasaklı Nigar‘ın oğlu.
— Eheee
— Değiştirin dedim, değiştirin bakalım şu Eşek Heybetullah lakabını. Böyle olmaz gün görmüş aksakallılar bu böyle olmaz dedim.
— Onlarda değiştirdi öyle mi?
— Aynen öyle, değistirdiler. Bundan böyle…
— Çatlatma insanı Pasakli Nigar‘ın oğlu, bundan böyle ne oldu sen onu söyle.
— Bundan böyle benim lakabım sıpa olacak.
— Heeeyt be, yerim senin sıpa lakabını, Pasakli Nigar‘ın oğlu Heybetullah. Bok yiyesice Heybetullah. Ulan, sıpa seneye değil öbür seneye büyür yine eşek olur, düşünmedin mi? Nasıl düşünmezsin Pasaklı Nigar‘ın oğlu… Sıpa, hııı sıpa öyle mi?
Tencerenin kapağını Heybetullahi‘ın kafasına indiren Gülkibar‘ı komşuları zor evden çıkarabildiler. Heybetullah‘ın kafasına da tütün bastılar. Sonrası ne oldu, bilemiyoruz. Muhtemelen “sıpa” büyüyüp eşek olmuştur, orası kesindir.
Akman Gedik