Camdan dışarı baktığında hep aynı noktayı görüyor Selma. Bahçenin neredeyse tam orta noktasında bir ağaç, ağacın altında bir bank. Kendisine doğru olan tarafta bulunan bankın arka tarafı ise otopark. Otopark çoğu zaman dolu. Gelenler, gidenler, sürekli bir hareketlilik. Belki de bahçenin bu tarafı en çok hareketin olduğu taraf. Selma, hemen her gün bu camın önünde, insanları izliyor. Özellikle bankta oturanlar ilgi alanında. Bakıyor, dudakları okumaya çalışıyor, hareketleri inceliyor. Bazen ablası, senin başka işin yok mu, diye çıkışıyor ama Selma için bu bir görev. Orada kimseyi göremediğinde hüzünleniyor, canı sıkılıyor. Banka oturanlar olunca neşeleniyor, gördüklerini yüksek sesle anlatıyor. Bir köre anlatır gibi, tane tane. Biraz da yorum katarak, zevkle, heyecanla anlatıyor. Sabah uyandığında ilk işi ağacın altına bakmak oluyor hep. İlk önce ağacı tarif ediyor, sonra altında oturanları. Çoğu zaman da birileri oluyor ağacın altında. Bazen ablası onun anlattıklarının uydurma olduğunu düşünüyor ama onun için çok da önemli değil. Uydurmadığını biliyor çünkü. Sadece gördüklerini anlatıyor. Ablası dediğimiz kız aslında onun ablası değil. Birkaç aydır aynı odayı paylaşıyorlar. Selma, ona abla diyor ve ablası olduğunu söylüyor. Zeynep de onu kırmıyor, ablasıymış gibi davranıyor genelde. Biraz önce dışarıdaki gürültüye uyandılar. Zeynep yüzünü ona doğru döndüğünde, Selma camın önüne gelmiş ve perdeyi açmış bile. Dönüp Zeynep’in uyandığını görünce de büyük bir sevinçle anlatmaya başlıyor. Abla, söğüt ağacının altında bir kız oturuyor. Hem de çok güzel bir kız. On sekiz on dokuz yaşlarında. Sürekli telefona bakıyor. Birisinin aramasını ister gibi, heyecanlı. Hem bu zamanlar salkım söğüt de çok güzel olur biliyor musun? Saçlarını omuzlarından salmış güzel bir kız gibi, yaprakları yemyeşil. Dallarında serçeler cıvıl cıvıl. Biri konuyor biri havalanıyor. Kızın varlığını kutluyorlar sanki. Söğüt de çok canlı, çok güzel bugün. Bir de altında güzel bir kız olunca daha da güzel. Zeynep:
– Kız, dün ağaç için çınar dememiş miydin?
– Evet, dün çınardı, altında da yaşlı amca oturmuştu.
– Peki bugün niye söğüt oldu o ağaç?
– Ben ne bileyim abla, bahçıvan mıyım ben?
Bu tür konuşmalar sürekli olurdu aralarında. O ağaç sürekli değişirdi. Altında oturanlara göre mi şekil alırdı, yoksa ağaca göre mi insanlar altına otururdu bu pek bilinmiyordu. Selma’ya sorunca da, aman ben ne bileyim ağaç işte deyip konuyu kapatıyordu. Abla bak, kız şimdi telefonunu aldı, birisini arayacak. Annesini aradı, biliyorum, çalıyor. Cevap vermiyor annesi, çok kızmış belli. Ağlıyor zavallım. Zalim kadın neden cevap vermiyorsun diyerek ablasına dönüyor. Ablası da merak içinde.
– Kız çok mu üzgün?
– Evet çok üzgün, ağlıyor hâlâ.
Abla, kız kalktı, bir nesne arıyor gibi etrafına bakınıyor. Ağacın salkım salkım dallarından birini tutuyor şimdi de. Birkaç yaprak koparıp havaya atıyor. Yaprakların yere düşüşlerini büyük bir ilgiyle izliyor. Şimdi de bana bakıyor, el sallasam mı ne dersin, diyerek ablasına soruyor. Zeynep, salla kız belki iyi gelir diyerek cesaretlendiriyor Selma’yı. Selma el sallamak için döndüğünde hüzünleniyor. Kız gitmiş, ağaç ve bank yine baş başa. Selma, ağlamamak için kendisini tutuyor, boş gözlerle etrafına bakınıyor. Yatağın bir ucuna oturup, başını ellerinin arasına alıyor. Artık kimseyi duymayacak uzunca bir zaman. Bunu bilen Zeynep hiçbir şey demeden yatağını biraz daha dik hale getirip, kitap okumaya başlıyor.
Zeynep yirmi beş yaşlarında, kumral, yüzü oldukça güzel bir kadın. Gülümseyerek bakıyor gözleri. Umut dolu meraklı bakışlar, bir o kadar da nazik ve narin. Oldukça zayıf. Olması gereken kilonun neredeyse yarısı kadar. Geçirdiği bir kaza sonrası hareket edemiyor. O yüzden yataktan kalkıp Selma’yı teselli etmesi, dokunması mümkün değil. Üzülüyor çoğu zaman Selma’ya ama elinden bir şey gelmiyor. Onun anlattıklarını merakla dinliyor, sorular sorarak anlatımını derinleştirmeye çalışıyor. Anlatılanların ne kadarı gerçek ne kadarı uydurma tam anlamıyla bilemiyor. Biraz önce orada gerçekten bir kız var mıydı onu da bilmiyor. Zaten ağaç da sürekli değişiyor. Birazdan Selma hiçbir şey olmamış gibi başını kaldırıp, abla sen burada mıydın diyecek. Odanın içinde iki tur atıp yine camın önüne gelecek ve anlatmaya başlayacak. Dün yaşlı bir amcayı anlatmıştı uzun bir süre. Adam, ulu çınarın dibinde oturmuş, tüm hayatını anlatmıştı, hatta göstermişti Selma’ya. Bugün genç ve güzel bir kız söğüt ağacının altında annesine telefon açıp ortadan kaybolmuştu. Zeynep bu odaya geleli birkaç hafta olmuştu. O geldiğinde Selma yalnız kalıyordu odada. Zeynep’in gelişinden çok mutlu olmuş, onu sevmişti. Ablam o benim demesinin sebebi de Zeynep’in onu hiç kırmamasıydı. Selma, oldukça konuşkan, bir o kadar da kırılgan bir yapıya sahipti. En küçük bir güvensizlik sezdiğinde içine kapanıyor, uzunca bir süre susuyordu. Zeynep’in çok ziyaretçisi olmuyordu. Genelde annesi ziyarete geliyor, bir saat kadar oturuyor çok az konuşuyorlardı. Giderken de Zeynep’e acıyan gözlerle bakıyor, yanağına bir öpücük kondurup, ayrılıyordu. Babası ise işlerinin yoğun olduğunu söylüyor, ziyarete ara ara geliyordu.
Selma’nın abla sen burada mıydın, diye sormasıyla başını kaldırıp ona baktı. Bakar bakmaz da Selma anlatmaya başladı. Dışarısı da oldukça güzel biliyor musun abla. İnanmazsın bizim kiraz ağacı da çiçek açmış. Zeynep, kiraz ağacı biraz geç kalmış, bu zamanda çiçek mi olur, demeyi düşündü, vazgeçti. Abla bir görsen, ağaç düğüne hazırlanmış gibi. Beyaz bir taç takmış, süslenmiş. Gelinlik giyinmiş bir kızı andırıyor. Dalları çiçeklerle dolu. Şimdi gidip birkaç tane çiçek getirip saçına takayım mı, ister misin deyince Zeynep, Selma’ya sevgiyle baktı. Hayır canım, istemiyorum diyerek onun aşağı inmesini engelledi. Selma, sevinçle ayy ne güzel bir çift, ağacın altında oturuyorlar diyerek cama iyice yaklaştı. Abla bunlar yeni evlenmişler. Parmaklarında yüzük var, yüzüklerle oynuyorlar sürekli. Bence çocuk bekliyorlar, birazdan müjdeli haberi alacaklar. Hem de beyazlar giyinmiş kiraz ağacı altında. Abla bak, şimdi telefonları çaldı. Kadın açıyor. Seviniyorlar abla, sarıldılar. Çok hoş bir görsen. Eminim çok hoştur dedi Zeynep, sitem eder gibi. Sonra da yüzünü kapı tarafına dönerek gözlerini yumdu.
Bulundukları oda, hastanenin dördüncü katında ön bahçeye bakıyordu. Bölümün en güzel odasıydı. Pencereden bakınca o meşhur ağaç en dikkat çeken varlıktı. Doktorlar ara ara gelip Zeynep’le konuşuyor ilaçlar veriyorlardı. Acaba doktorların da dertleri var mıdır diye düşündü Zeynep. Selma’nın abla ne düşünüyorsun öyle kara kara demesiyle irkildi. Hiç, dedi usulca. Gözlerini yumarak uykuya daldı. Gözlerini açtığında Selma’yı yine pencerenin önünde gördü. Onun uyandığını gören Selma hemen anlatmaya başladı. Abla sen uyurken elma ağacının altında iki doktor oturdular. Çok sıkıntılıydı kadın olan. Sanırım eşinden ya da sevdiğinden ayrılmıştı. Diğeri onu teselli ediyor gibiydi. Güzelim elma ağacının farkına bile varmadılar. Hatta birinin başının üzerinde elma bile vardı. Kıpkırmızı sallandı durdu üstlerinde. Dönüp bakmadılar bile. Ağlıyordu kadın doktor. Zeynep, Allah Allah daha, biraz önce ben bu konuyu düşünüyordum diyerek hayretini belli etti. Selma’ya dönerek, ağaç şimdi de elma mı oldu diye sordu. Selma, abla ağaç zaten hep elma değil miydi, diyerek soruyu soruyla cevapladı. Kaçıyor diye düşündü Zeynep. Demek ki doktorların da derdi varmış dedi kendi kendine. Tabii ki var, onlar insan değil mi diyerek de onayladı kendi sözlerini. Selma’ya, peki o ağaçtan sulu sulu bir elma koparıp getirebilir misin diye sordu. Selma, hemen gidiyorum diyerek kapıya yöneldi. Tam kapıdan çıkacakken kapı açıldı, genç bir doktor yanında bir hemşireyle içeri girdi. Bu hemşireyi ilk kez görüyorlardı. Başka bölümden buraya gelmiş olmalı diye düşündü Zeynep. Doktor da Zeynep’in hemşireye bakışından merak ettiğini anlayıp, Elif Hemşire bizim bölüme yeni geldi, diyerek tanıştırdı. Elif de Zeynep’e geçmiş olsun diyerek gülümsedi. Doktor yatağın başındaki çizelgeyi incelerken, Zeynep’e bugün nasılsın anlat bakalım, dedi. Zeynep iyiyim, artık başım ağrımıyor ama hala vücudumun hissetmediğim noktaları var diye cevap verdi. Doktor hemşireye, Zeynep Hanım’ın bugün çıkışını yapacağız, evraklarını hazırlayalım dedikten sonra kapıya yöneldi. Zeynep, peki Selma ne olacak, ben onu burada bırakmak istemiyorum diyerek hüzünlü gözlerle doktora baktı. Doktor gülümseyerek Zeynep’e yaklaşıp bir eliyle de elini tutarak, Selma mı, o da seninle geliyor tabii ki diyerek dışarı çıktı.
Dışarı çıktıklarında Elif Hemşire, hocam Selma kim, diye sorunca, doktor gülümseyerek,
Selma onun en samimi arkadaşı. Odada pencerenin önünde durur hep, görmedin mi, diyerek hemşirenin şaşkın bakışları arasında diğer odaya girdi.
Ali SUNAR