Şaştım, yosun gibi sardı beni eski bir rüya,
Mavi bir yol açıldı, içinden martılar uçtu.
Giritli bir hasret bekliyor beni,
Bir balıkçı gibi, ağını unutmuş,
Fitil fitil yanıyor avuçlarımda gençliğim.
Otuz yapraklı bir takvim,
Her biri özlem dolu bir yaprak
Üç günde mi diner içimdeki deniz?
Yoksa üç gündemi savrulur bu kalp?
Üç kulaçta mı kaybolur çocukluğumun sesi?
Bir liman arıyorum,
Ne haritada var ne hikâyede.
Bir sandal gibi sürükleniyorum,
Küreklerim yok, ama rüzgârlar hâlâ rehberim.
Gökyüzüne savrulan bir mendil gibiyim,
Rüzgârın cebinde unutulmuş bir vedayım.
Kıyıya vuran her dalga,
Bir hatırayı getiriyor,
Biraz daha eksiliyor gençliğim.
Kum saatinde ters akıyor zaman,
Üç gökte asılı kalmış bir düşüm var.
Birincisi çocukluk: saf,
İkincisi aşk: kırık,
Üçüncüsü: henüz adını koyamadığım bir yarın.
Limanda balıkçı hâlâ bekliyor,
Avuçlarında terlemiş bir özlem.
Ben ise yanıp sönen bir fenerim,
Yolunu kaybetmiş teknelere umut veren.
Kendi yolumu aydınlatmayan bir ışık,
Kendi yönümü aydınlatmayan bir fener.