“Bütün umudum kendimde”
Terentius
Bütün ömrü zorlu yaşam mücadelesiyle geçmiş, son yıllarını yalnız başına geçiren İrfan Baba ile arada bir buluşur, sohbet ederdik. Kentin dik yokuşunu dinlene dinlene ve ağır adımlarla çıkarken bana yaşamın içinden damıtılmış özlü sözler söyler, fıkralar ve kısa hikâyeler anlatırdı. Bir keresinde bana:
“Sence en büyük felaket nedir?” diye sordu.
“Savaş!” dedim.
“Başka?”
“Sevdiklerimin kaybı. ”
Mavi gözlerini uzaklara dikip:
“İnsanın en büyük felaketi umutsuzluktur” dedi. Ayrılmadan önce de: “Yarın gel, sana bir hikâye anlatacağım” dedi. O akşam vedalaşıp ayrıldık. Ertesi gün yine, “fakirane” dediği evinde ziyaretine gittim İrfan Baba’nın. Bana ateşin ve umudun hikâyesini anlattı:
Titan İapetos’un dört erkek çocuğundan biridir Prometheus. Diğerleri, Atlas, Epimetheus ve Menoitinos’tur. İlk ölümlü varlığın yaratıcısı diye de bilinir. Tanrılar Babası Zeus’la bir türlü yıldızları barışmaz. Ateşi Zeus’tan alıp insanlara veren Prometheus, yalnız tanrılar tanrısı Zeus’un değil bütün ölümsüz tanrılar aleminin düşmanlığını kazanmıştı. Bedelinin çok ağır olabileceğini bile bile yeryüzünde yaşayan ölümlü insanların tarafını seçmişti Prometheus.
Hile ve tuzakta Zeus’un üstüne yoktur. Prometheus’a ateşi kaptıran tanrılar tanrısı öfkeyle doludur. Bir an önce intikam almak ister insanların dostu Prometheus’tan ve tabii tüm insanlardan. Öyle bir intikam ki, ibret olmalıdır tüm ölümlülere ve ölümsüzlere. Aklına yine bir hile gelir ve Hephaistos’u, insanoğlunun görebileceği en güzel yaratığı yaratmakla görevlendirir. Prometheus nasıl ilk ölümlü insanı kil, su ve gözyaşı ile yaratmışsa, Hephaistos da balçıktan bir ilahe yaratacaktır. Hephaistos toprakla suyu karıştırıp harmanlar önce. Sonra da usta bir heykeltraş gibi bir güzel şekil verir ona. Ardı sıra, Zeus’un tanrılar meclisi toplanıp, her biri ayrı yeteneklerle donatırlar bu güzel kızı. Altın gerdanlıklarla, bahar çiçekleriyle süsledikleri kıza, kimine göre “her şey bahşedilmiş”, kimine göre “tanıralar armağanı” anlamına gelen “Pandora” adını koyarlar. En sonunda Zeus Pandora’ya seramik bir çeyiz kutusu armağan eder. Her şey Zeus’un istediği gibi olmuştur. Adına Pandora dedikleri bu güzel kız, Prometheus ve dünya halkı için bir tuzaktan başka bir şey değildir.
Şimdi sıra Pandora’yı dünyaya göndermeye gelir. Orada Prometheus ve erkek kardeşi Epimetheus vardır. Prometheus, Zeus’un da iyi bildiği gibi; akıllı, erdemli, zeki ve bilge biridir. Kardeşini, Zeus’tan gelecek hiçbir şeyi, hiçbir hediyeyi kabul etmemesi yolunda uyarır. Fakat Zeus, Epimetheus’un zaaflarını ve onun tedbirsiz, saf biri olduğunu da iyi bilir ve güzeller güzeli Pandora’yı Epimetheus’a yollar. Pandora’nın güzelliğine ve cazibesine kapılan Epimetheus, Prometheus’un uyarılarını dikkate almaz ve evlenir Pandora’yla. Çok geçmeden de olanlar olur; Pandora, merakına dayanamayarak, Zeus’un kendisine armağan ettiği kutunun kapağını açar ve açar açmaz da acılar, salgınlar, çaresiz dertler, felaketler, belalar saçılır dünyanın dört bir yanına. Tam umut da kutudan çıkacakken, Pandora kapatır kutuyu. Böylelikle umuttan mahrum kalır insanlar. Zeus’a yenilen Prometheus’un karaciğerini kartallara yem yaparlar. Neden sonra affedilir Prometheus, fakat insanlar acı, keder içinde uzun zamanlar yaşamaya devam ederler. Prometheus tarafından mayasına gözyaşı katıldığından mıdır bilinmez, derdi, gözyaşı bir türlü dinmez insanların.Ta ki, içlerinden biri uyanıp onları Zeus’a karşı gelmeye çağırana kadar. Adam birgün herkesi başına toplar ve haykırır var gücüyle:
“Ey insanlar, nedir bu halimiz böyle? Acılar ve çaresizlikler içinde yaşar dururuz. Sizleri Zeus’a karşı çıkmaya, bizlere ateşi veren Protetheus’a sahip çıkmaya davet ediyorum.”
“İyi de nasıl?.. Nasıl karşı çıkacağız Zeus’a? O tanrılar tanrısı değil mi? ” diye sızlanır insanlar. “Üstelik umudumuz da yok!”
“Pandora’nın kutusunda sıkışıp kalan umut için ağlayıp dövünmekten vaz geçin” der adam, “Umut dediğiniz şey bir kutuya sığmayacak kadar büyüktür. Umut bizleriz. Umut sizlersiniz. Biz ölümlü insanlar için umut, vaz geçilmez bir güçtür. Umut, yarın doğacak olan gündedir. Zeus bunu bilmemizi istemiyor. Hep birlikte umudu içimizde yaratırsak, içinde yaşadığımız acılardan da kurtuluruz.”
Dünyadaki karanlık zamanlar bir süre daha devam eder. İnsanların umuda sahip olması zaman alır. Fakat umut etmekten ve umutlarını gerçekleştirmekten başka çaresi kalmayan insanlar, işin başa düştüğünü neden sonra anlarlar. Sonra umut çıkagelir karanlığın içinden. Ne topraktan, ne gözyaşından, ne kilden, ne de çamurdan… Umut, insanın yüreğinden doğmuştur yeryüzüne. Bahar gelir dört bir yana. Yeryüzünde çiçekler açar. Bu çiçekler, Pandora’nın boynundaki çiçekler gibi yalancı değildir. Umut bir bir sarar bedenlerdeki, ruhlardaki yaraları. İnsanlar adeta kendilerini yeniden yaratmışlardır.
İrfan Baba, anlattığı hikâye içindeki umudu kendi yaratmıştı. Tıpkı yıllardır yaptığı gibi. Evet, İrfan Baba’yı ve tüm insanlığı yaşatan, ayakta tutan umut, Pandora’nın kutusuna sığmayacak kadar büyüktü!