• Destek
  • Üye Ol
  • Yazar Girişi
  • Abone Ol
0 553 423 00 17 kibelekulturs@gmail.com
Kibele Kültür Sanat Dergisi | Hayatı Doğuran Sanat  |  Hatice DÖKMEN
  • Hakkımızda
  • Künye
  • Dergiler
  • Galeri
  • E-Dergi
  • Yazılar
    • Edebiyat
      • Şiir
      • Roman
      • Öykü
      • Deneme
      • İnceleme
      • Anlatı
      • Araştırma
    • Kitaplar
      • Kitap İncelemeleri
      • Yeni Çıkanlar
    • Tiyatro
    • Sinema
  • Yazarlar
  • İletişim
  • Üye Ol
No Result
View All Result
  • Hakkımızda
  • Künye
  • Dergiler
  • Galeri
  • E-Dergi
  • Yazılar
    • Edebiyat
      • Şiir
      • Roman
      • Öykü
      • Deneme
      • İnceleme
      • Anlatı
      • Araştırma
    • Kitaplar
      • Kitap İncelemeleri
      • Yeni Çıkanlar
    • Tiyatro
    • Sinema
  • Yazarlar
  • İletişim
  • Üye Ol
No Result
View All Result
Kibele Kültür Sanat Dergisi | Hayatı Doğuran Sanat  |  Hatice DÖKMEN
No Result
View All Result
Home Genel

Eurydike’nin  Hakkı İçin /  Sinem Deniz Kılıç  

Sinem Deniz Kılıç by Sinem Deniz Kılıç
1 Ağustos 2025
in Genel
0
Eurydike’nin  Hakkı İçin /  Sinem Deniz Kılıç   
0
SHARES
125
VIEWS
Share on FacebookShare on Twitter

            

“Ölümle güreşen kimdir

İki telin arasında mıdır cepheler

Kopsun kıyamet

Senin dünyana gönderilmişim

Cehennem nedir”

 

Üniversitenin kapısından girdiği gün öğrenmenin ona yetmeyeceğini biliyordu. Güneş bulutların arkasından huzmelerini üzerine düşürürken bahçeden fakülteye çıkan mermer basamakları tırmandı. Sıcak öyle boğucuydu ki ıtır çiçekli fuları için yanlış bir gün olduğunu fark edip boynundaki düğümü biraz daha gevşetti. Sıkıca örmesine rağmen alnından fışkıran saçları yüzüne, gözüne yapışıyordu. İçindeki isteksizlik git gide kabarıyordu. Dersliğe girmeden önce lavaboya uğrayıp kendini biraz serinletti. Yağmur yağma ihtimalini fazla ciddiye almış olmasına kızıp üzerinden bir kat hırka eksiltti. Fularını çıkarıp sırtındaki çantaya tepti.

“Sizce Orpheus neden arkasına dönüp baktı?”

Acaba Eurydike gerçekten arkasında mıydı? Neden kimse merak etmez… Sindiremediği düşüncelerle dersi dinlemek daha da katlanılmaz oluyordu. Ön sırada oturmanın rahatsızlığı, hocanın gözlerini kendisine dikmesiyle anksiyetesini dürtüyordu.

“Alkestis ve Admetos’ta da benzer hikâyeyi görüyoruz. Ölüler Diyarına kocasının yaşam borcu için giden…”

Gitmeyi göze alan… Aşk için!

“Herakles ölümle güreşerek Alkestis’i geri getirir. Yalnız burada önemli olan Admentos’un babasıyla yaptığı meşhur konuşmadır.”

Alkestis’in fedakarlığından önemli!

“Admentos’un babası Kral Pheres oğluna, ‘Sen yaşamak istiyorsun, ben neden istemeyeyim?’ der. Kimileri burada yaşlıların ölüme döşediği toprağı öne sürerek genç bir ölümün daha yıkıcı olduğunu savunur. Ozanların, baba oğul arasındaki konuşmayı yorumlayışları farklıdır.”

Mide kramplarına dayanamayarak sessizce derslikten çıktı. Bahçe bile nefesini düzenlemesine yardımcı olmadı. Sık adımlarla yürüdü. Eve girdiğinde yatak odasına yönelip hızla uykuya daldı.

 

Apollon’un parıltılı kızı Eurydike,

Nasıl bir yetenek bahşedilmişti sana?

Hırsların, sevinçlerin hani?

Hayatının anlamı neydi?

Olymposluların oyunları herkes içindir. Nymphaların aşkları, piç oğulların zaferleri; kaosun beslenmesi, ambrosia çeşmelerinin kurumaması için mühimdi. Bense babamın sözünden çıkmamak adına -belki onun yüceliğine gölge düşürmek istemediğimden- sessizce elmalarımı topluyordum, Eros henüz beni bulmamıştı. Güneş tepedeydi. Önceki sene budanmış yaşlı ağacın dibinde onu gördüm. Başı öne düşmüş, kıyafetleri toz içinde olmasına rağmen erguvan kumaştan biçilmişti.

“İyi misiniz?”

Kafasını kaldırdı. Gözlerimin içine bakakaldı. Yerde, bacağına yasladığı lirin tellerine dokundu. Her tınıda yüzü aydınlandı. Melodiler içimi öylesine sarmaladı ki havanın karardığını karnımın acıkmasıyla fark edebildim.

Adı Orpheus’tu. Liri kutsanmış Orpheus. Gençliğinin ateşini ölüm düşüncesiyle söndüren Orpheus. Babam Apollon’a karşı kibirlenme cesaretini gösterdiği için epeydir meczup dolaştığını, eskisi gibi çalamadığını söyledi. Beni gördüğü anda lirine duyduğu coşkunun, yüreğini yeniden doldurduğunu da ekledi bir çırpıda. “Sevgili Muse’am,” demişti. “Hep benimle kal.”

Onu, babamın kutsadığı soylu haneye götürdüm. Günlerdir bir şey yememişti, bütün bir kuzuyu tek başına midesine indirdi. İki kadeh şarap içip avlunun sağ tarafındaki konuk odalarından birine devrildi. Hem Orpheus’u hem de hanedekileri babamın gazabından korumak için arada bir kaldığım iç avludaki odama geçtim. Yorgundum. Ama tükenmiş hissetmiyordum. Uyanık birini bulup tüm gün olanları baştan sona anlatmak, şarkılar söylemek, bahçeye çıkıp gülleri sulamak istiyordum. Kızarmış yanaklarla uykuya daldığımdan eminim.

 

En saf halindesin yavrum

Mücevherlerin en kudretlisi

Hangi güç seni alt edebilir şimdi?

Kim yıkamaz tek sözüyle kalbini!

Sabahları onun liriyle uyanıyor, geceleri son notasıyla kafamı yastığa koyuyordum. Aylar süren konukluğu alışkanlığa dönmüştü. Huzursuz olduğum tek şey, müziğini duyduğumda rahatlasam da notalar sustuğu an içimdeki mutluluğun uçup gitmesiydi. Aklımı karıştıran bu durumdan ona da bahsettim. “Biz, sevgili Muse’am birlikte olmalıyız, sonsuza kadar. Sen benim yanımda olduğun müddetçe ölsem bile çalmaya devam edeceğim.”

Onun cüretkâr, coşkulu halleri talepkârlığına rağmen hoşuma gidiyordu. Babam mutluluğuma karşılık onu affetmişti. Evlenmemiz için engel yoktu. Yine de aklımda türlü trajediler hasıl oluyor, bazen ben bazen de o ölüyordu. O zaman elma sepetiyle birlikte yere çöküp usulca ağlıyordum.

Yazın bitimine günler kalmıştı. Uyanık gördüğüm kabusların birinde gözümdeki yaşı yanağımdan alıp kendi dudaklarına koydu. “Kim ne diyebilir? Engellenmediğinde sevdanın ne denli çiçek açtığını görüp vazgeçer Tanrılar oyunlardan belki…” dedi. Elimi sıkıca kavradı, kararını çoktan vermişti. Artık beklemeyecektik.

Proaluia günü kurbanlar kesildi, yağları kızartıldı. Bal şarapları hazırlandı. Parnasus’un dört bir yanında kazanlar kaynadı. Akşama kadar süren eğlencelerin odağında Orpheus vardı. En güzel bestelerini tekrar tekrar çalıyor, babamın düğün için gönderdiği ozanlara fırsat vermiyordu. Rahibelerle aynı köşede oturmaktan daha eğlenceli olduğu kesin. Hareketsizlikten göz kapaklarım ağırlaşınca gamos sabahına hazırlamak için iki rahibe eve kadar eşlik etti. Bakire kuşağımı alıp Artemis’e götürdüler. Bense hala evleniyor olduğuma inanamıyordum. Mutlu muyum, heyecanlı mıyım, uykuda mıyım?

Gamos günü babamın Olympos’tan getirdiği kaynak suyuyla banyo yaptırıldım. Arınmak için miydi, kutsanmak için mi? Safrandan duvağımın üzerine defne, kuşkonmaz ve mücevheratla süslü tacı kondurdular. Tören alayına takdim edilmek üzere dışarı çıktık. İşte yeniden karşımdaydı. Kutsal ozanım, babamın kendi elleriyle yaptığı, kutsal liri taşıma şerefine nail olmuş Orpheus, şimdi de benimle kutsanacaktı ömrü. Göğüs kafesimdeki teller birbirine vuruyor, “sevgilim” diye çırpınıyordu yüreğim. Evleniyoruz ve sakin geçen yaşamımın yeni heyecanı, artık sonsuza dek benimle olacak.

 

Yanlışların içinde körsün

Uyan ve çık hücrenden

Bu gördüğün ne gerçek ne düştür

Karabasanlarına tuttuğun feneri söndür

Mevsimleri saymayı bırakmıştı. Duygusuzca okula gidiyor, sınavlara giriyor, hocanın ağzından çıkanları harfiyen kâğıda geçiriyordu. Diplomasını alınca yurtdışına gidip bambaşka işler yapmayı düşünüyordu. Fakat bambaşka işlerin neler olabileceğine dair fikri yoktu. Mezuniyete az kalmıştı, çabuk karar vermeliydi. Okula başlarken tüm aksiliklere rağmen ilk yıl tez konusunu planlamıştı. Hedefi kendisi belirlerse her şeyin daha kolay olacağını düşünmüştü. Şimdi inanmıyordu buna. Tezini didikleyip kendilerine göre arındırmak isteyeceklerinden emindi. Yine de içindeki ses bazen bir rüyayla canlanıyor, denemesi gerektiğini salık veriyordu. Kafasındaki karmaşayla mezun oldu.

Mezuniyet töreni bitiminde parti için ayarlanan bara gittiler. Arkadaşlarının kendisinden aşağı kalmayan umutsuz halleriyle bunaldı. Erkekler görece daha rahat görünmeye çalışsalar da karamsar bulutlar hepsinin üzerindeydi. Güçlükle kendini dışarı attı. Bir an önce eve gidip uyumak, düşüncelerden kurtulmak istiyordu. Karşıdan karşıya geçti. Geçtiğini sandı… Yüzme öğrenmeye çalışırken en büyük sıkıntısı denizin boğazına yaptığı baskıydı, boğulmuyor ama boğazı sıkılıyordu. Şimdiki gibi. Uykuda mıydı, yüzme öğrendiği zamanı mı görüyordu? Daha önce içinde yankılanan sesin gümbürtüsüyle etrafı yarı yarıya aydınlandı. Başında devasa tacıyla ona doğru gelen kadının yüzünü seçmeye çalıştı. “Uyan, uyan ve anlat… Uyan.”

Uyandı, ucuz çamaşır suyu kokusuyla burnu sızladı. Kirli beyaz duvarlar üstüne yıkılacak gibi duruyordu. Sinyal seslerinin geldiği yöne baktı. Hasta başı monitörünü gördü, gözleri yeniden kapandı.

 

Benim o, senin için ölüme yürüyen

Kahramanlık bestelerini benim için de çaldın mı

Kim çeldi aklını

İnsanlığın mı hırsların mı

Epaulia günü gelmişti. Tüm davetliler en büyük hediyeyi vermek için yarışıyordu. Hatta ufak bir gerginlik oldu. Orpheus araya girip “gelinimin en büyük hediyesi benim lirimden çıkan melodilerdir, sakin olun,” dedi. Konuklar sırayla tebriklerini iletip evlerine döndüler. Sonra Hermes ile babam göründü kapıda. “Sevgili kızım, dryadların en mutlu kraliçesi olmalısın. Bu yüzden Orpheus’a sunacağım hediyeyi sonsuzlukta anlayacağından eminim,” dedi. Orpheus’a döndü, “ya lirin ya canın? Hemen karar vermelisin, Hermes’i bekletemeyiz.” Orpheus’un gözleri yusyuvarlak dondu. Yalvarıyor, babamın ayaklarına kapanıyor, kurbanlar vaat ediyordu. Duyduğum sesler uğultuya dönüştü. Hermes kendince eğlenmeyi iyi bilirdi, yalvarmaların üzerine Orpheus’a sözüm ona bir fırsat tanımış, seçenekleri değiştirmişti. Güneş batmadan kendi yerine ölebilecek birini bulursa canı bağışlanacaktı. Orpheus ondan beklenmeyecek bir çeviklikle ailesinin evine koştu, fakat elleri boş döndü. Yaşlı kral hayatı en az onun kadar seviyor olmalıydı… Çaresizce başı önüne düştü.

Hermes’e seslendim, “Ben gelirim seninle.” Orpheus’un gözündeki yaş çenesine akmış parlıyordu. O an kurudu. Hermes, kimsenin konuşmasına fırsat tanımadan asasındaki yılanı sırtıma yolladı. Soğuk derisi tenimde sürtünüyordu. Onlarca hançeri andıran dişlerini enseme geçirdi. Kanımın tatlı sıcaklığına rağmen madeni kokusu midemi bulandırıyordu. Kısa bir sessizlikten sonra kendimi Persephone’un karşısında buldum. Her şey ne kadar çabuk olmuştu. Gözlerimi açana kadar Orpheus arkamdan Ölüler Diyarına inmişti bile. Kutsal liriyle herkesi büyülemiş, aşkımızın yüceliğiyle Persephone’u ve Hades’i ağlatmıştı. Ve şimdi bize fırsat sunulduğunun haberini veriyordu Persephone; “Düğününüzün narlarını yiyebilmeniz için son bir şans daha. Ama Orpheus yeryüzü kapısına dek bakmamalı ardına.”

Hermes’i gördüğümden beri olanları henüz sindirememiştim. Yine de kendimi Orpheus’un ensesini takip ederken buldum. Ben olduğuma nasıl ikna olmuştu, peki o Orpheus muydu? Ellerimin sisi bile içimdeki boşluktan daha dolgundu. “Sensiz tek bir melodi bile çalamadım aylardır,” dedi. Bu nasıl olabilirdi, aylar geçmiş…

“Burada büyülemişsin herkesi?”

“Çünkü sen sevgili Muse’am, buradasın. Sana yaklaştıkça parmaklarım gevşedi. Lirim gülümsedi.”

Boğazıma bir hıçkırık oturdu ve kalakaldım. Orpheus sessizliğimden şüphelenip ardına döndü.

“Biliyordum, lirin de canın da senin, ama ben olmayacağım.” İçimdeki boşluk yasa büründü. Bir yıl boyunca cenazemi gömmemeyi kararlaştırdıkları için henüz kayığa bindirilmemiştim. Zamansızca gölgelerde salınıyordum. Persephone yeniden çağırdı, “Herakles, Kerberos’u çalmakla tehdit ediyor. Bunu göze alamam. Emirlere uy ve durma, git artık.”

Herakles, yüce Orpheus’un melodisiz, yaslı günlerine öyle içlenmişti ki Ölüler Diyarına inmiş, ölümle güreşmiş ve beni kazanmıştı. Bundan kurtuluşum yoktu, Orpheus’un hırsı peşimi bırakmayacaktı. Herakles ardına dönüp bakmaya yeltenmedi bile. O zaten istediğini kazanmış, Hades’i dize getirmişti. Yukarı çıktık. Çimenlerin çıplak ayaklarımın altındaki dokunuşu ruhumu katılaştırdı. Kemiklerim ete büründü. Gümüşi peçem, rüzgarla yanaklarıma değdiğinde rahatsız bir karıncalanma sardı her yanımı. Orpheus bizi karşısında gördüğüne şaşırmadı, lirini eline alıp methiyeler dizmeye başladı Herakles’e. Üç gün üç gece şaraplar akıtıldı, kurbanlar kesildi. Orpheus yine düğün günümüzdeki gibi heyecanla çalıp söylüyor, Herakles’in zaferini kutluyordu. Ve ben o üç gün üç gece peçemi indirmedim, söz söylemedim. Rahibeler “Ölüler Diyarına saygı orucudur bu,” dedi. Orpheus çalabilme sarhoşluğuyla umursamadı bile.

 

Kimdi ölen

Tatlı narlardan vazgeçen

Zaferi kutsanmamış

Kalbi yaralanmış

“Dön dünyaya sevgili kızım. Uyan, anlat onlara; Eurydike üçüncü gün Apollon’un tapınağında kendini kurban etti, özgürleşti.”

 

Hastaneden çıkalı kırk gün olmuştu. Her ölümden dönen yanında o diyardan bir şeyler mi getiriyordu? Ölümü alt edip yeryüzüne dönmenin karşılığı neydi? Kendisi mi istemişti ölmeyi… dönmeyi… Bunlarla oyalanmak kronosu hafife almak olurdu. İradesini ortaya koyma fırsatı… Eurydike’nin hakkı için… Üniversitenin kapısından girerken bahçedeki Hermes büstüne döndü, “Ben buraya, yazılanı değiştirmeye geldim,” dedi.

Yazıyı nasıl buldunuz?

Oy için yıldıza tıkla!

Ortalama Oy / 5. Oy Sayısı

Oyu yok

We are sorry that this post was not useful for you!

Let us improve this post!

Tell us how we can improve this post?

Paylaşarak destek olabilirsiniz!
Previous Post

Vuslat / Beyhan Aslanata

Next Post

Senin  Sıran / Feyzullah Fatih Çankara

Sinem Deniz Kılıç

Sinem Deniz Kılıç

Next Post

Senin  Sıran / Feyzullah Fatih Çankara

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

No Result
View All Result

Hakkımızda

Kibele Kültür Sanat Logo

Kibele Kültür Sanat

Merhaba sevgili okur.

Mitolojide Tanrıların anası olarak bilinen Tanrıça Kibele’nin anaç, üretken, hayatın devamını sağlayan özelliklerinin uğruna inandık. Ve onun adını kullanıp Kibele Sanat olarak edebiyatta biz de varız dedik. Edindiğimiz misyonla amacımız; bizden önceki kalem ustalarımızın bayrağını, gelecek kuşaklara ulaştırmak. Çünkü edebiyat dünya tarihini içinde barındıran devasa bir ansiklopedidir… Devamını Oku

Arşivler

  • Ağustos 2025
  • Temmuz 2025
  • Haziran 2025
  • Mayıs 2025
  • Nisan 2025
  • Mart 2025
  • Şubat 2025
  • Ocak 2025
  • Aralık 2024
  • Kasım 2024
  • Ekim 2024
  • Eylül 2024
  • Ağustos 2024
  • Temmuz 2024
  • Haziran 2024
  • Mayıs 2024
  • Nisan 2024
  • Mart 2024
  • Şubat 2024
  • Aralık 2023
  • Eylül 2023
  • Ağustos 2023
  • Temmuz 2023

Kibele Kültür Sanat Logo

Kategoriler

  • Anlatı
  • Araştırma
  • Deneme
  • Genel
  • Hakkımızda
  • İnceleme
  • Kitap İncelemeleri
  • Masal
  • Öykü
  • Roman
  • Şiir
  • Sinema
  • Sizden Gelenler
  • Söyleşi
  • Tiyatro
  • Yeni Çıkanlar

Son Yazılar

  • Mezarlık Başındaki Papatyalar
  • Yönü Kayıp Pusula / karbeyaztilki
  • Kaçan Cennet Diyarı
  • düşün-süz / Asya Akın
  • Göğsüme Düşen Yıldız / Ayfer Kayaaltı

Copyright 2023 - 2025 Haziran K İ B E L E Kültür Sanat Dergisi Limited Şirketi All Right Reserved. Developer by Fedora Bilişim Teknolojileri İnternet Danışmanlık Hizmetleri Basım Yayın Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi. Bu sitede yayınlanan ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, hiçbir şekilde kullanılamaz, izinsiz kopyalanamaz. Tüm hakları K İ B E L E Kültür Sanat Dergisi Limited Şirketi'ne aittir.

KİBELE Abone
No Result
View All Result
  • Hakkımızda
  • Künye
  • Dergiler
  • Galeri
  • E-Dergi
  • Yazılar
    • Edebiyat
      • Şiir
      • Roman
      • Öykü
      • Deneme
      • İnceleme
      • Anlatı
      • Araştırma
    • Kitaplar
      • Kitap İncelemeleri
      • Yeni Çıkanlar
    • Tiyatro
    • Sinema
  • Yazarlar
  • İletişim
  • Üye Ol

Copyright 2023 - 2025 Haziran K İ B E L E Kültür Sanat Dergisi Limited Şirketi All Right Reserved. Developer by Fedora Bilişim Teknolojileri İnternet Danışmanlık Hizmetleri Basım Yayın Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi. Bu sitede yayınlanan ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, hiçbir şekilde kullanılamaz, izinsiz kopyalanamaz. Tüm hakları K İ B E L E Kültür Sanat Dergisi Limited Şirketi'ne aittir.