Bir zamanlar öğretmenlerin ellerinde tebeşir, öğrencilerin defterlerinde çizikler vardı. Bugünse sınıflarda akıllı tahtalar, öğrencilerin ellerinde tabletler var. Teknoloji eğitimin her alanına sızdı, hatta bazı yerlerde öğretmenin yerini bile almaya başladı. Peki bu iyi mi oldu, kötü mü?
Teknoloji, doğru kullanıldığında eğitimin en güçlü araçlarından biri olabilir. Bilgiye ulaşmak artık saniyeler sürüyor. Öğrenci evinde otururken dünyanın öbür ucundaki bir müzeyi sanal olarak gezebiliyor, bir konuyu animasyonla öğrenebiliyor, yapay zekâ destekli platformlardan anında geri bildirim alabiliyor.
Ama işte tam da bu noktada durmak gerekiyor: Bilgiye ulaşmak kolaylaştı, ama bilgiyle bağ kurmak zorlaştı.
Eskiden bir bilgiyi öğrenmek için emek verilirdi. Sayfalar çevrilir, notlar alınır, bir konu kavranana kadar tekrar edilirdi. Şimdi ise bir “Google” aramasıyla yüzlerce sonuç çıkıyor. Ancak bilgi bolluğu, öğrenme derinliğini her zaman getirmiyor. Hızlı erişim, yüzeysel anlayışa dönüşebiliyor.
Dahası, teknoloji sadece bir araçken bazen amacı unutturuyor. Öğrenciler dersten çok ekrana, anlamaktan çok geçmeye, öğrenmekten çok paylaşmaya odaklanabiliyor. TikTok videoları arasında geçen bir ders süresi ne kadar verimli olabilir?
Öğretmenler için de durum farklı değil. Bir yandan yeni sistemlere uyum sağlamaya çalışıyorlar, diğer yandan “öğreten” kimliklerini “yönlendiren” e dönüştürüyorlar. Çünkü artık bilgiye ulaşmak değil, o bilgiyi filtrelemek, anlamlandırmak ve doğru kullanmak esas beceri. Ve bu beceriyi teknoloji değil, insan kazandırabilir.
Çocukların dikkat süreleri kısalıyor, sabırsızlık artıyor, dijital bağımlılık yaygınlaşıyor. Eğitimde teknolojiye karşı olmak değil elbette mesele. Ama teknolojinin, insan temasının yerini almaya başlaması tehlikeli bir eşiktir.
Eğitim bir insana sadece bilgi vermez; hayatı, duyguyu, empatiyi öğretir. Bir öğretmenin göz teması, bir sınıf arkadaşının omzuna dokunuşu, bir başarının alkışlanması… Bunlar bir ekranın sunamayacağı deneyimlerdir.
Sonuç olarak teknoloji, eğitimin bir parçası olmalı ama asla ruhu olmamalı.
Çünkü çocukları geleceğe hazırlamak sadece onları kod yazmayı öğretmekle değil, iyi insan olmayı da öğretmekle mümkündür. Ve iyi insan, sadece ekranla değil, insanla yetişir.