Endülüs Emevileri henüz İspanya’yı fethetmeden önceki
Sevilla’nın yakıcı güneşi altında
Sakinlikte
Buz dağları kırılmadan evvel
Grönland sessizliğinde
Ve badem ağaçları
Düşüre düşüre meyvelerini
Gözbebeklerine koymazdan evveldi
Bordeux’un en ucuz şarabını içer
Güney Fransa’dan sık sık doğuya doğru
Misal Como’ya
Misal Monza’ya yürürdüm uzun uzun
Yol üzerinde keşişlerin şaşkın bakışları
Belçika’dan Katalunya’ya doğru
Yürürlerken
Ve yanı sıra taşlarlarken beni
Bir grup eli meşaleli
Yakmak isterken ruhumu
İnadına biat etmemiştim
Hatta acı bir kahve içmiştim
Daha Endülüs Emeviler gelmeden
Sevilla sokaklarına
Yazdığım şiirlerden birkaçı Ren Nehri’ne atılmıştı
Birkaçını da ben
Kaçarken voyvodalardan
Don Nehrine atıp saklamıştım
Kelime kelime Karadeniz’e
Lanet soğuk gecelerde
Germen kara ormanlarından kaçıp
Şato burçlarının arkasında sabahlamıştım
Elimde buğday birası
Yukarıdan sarı saçlı kızların tacizi
Ki ben sarışın severdim
Kırmızı şarapla beraber
Soğuk kuzey gecelerinin sabahlarında
Özlediğim gibi
Endülüs Emevileri öncesi Sevilla sahillerinin sıcağını
Akdeniz’den gelen
Belki Afrika belki Kıbrıs köleleriyle yüklü
Gemilerin gölgesinde saklanıp
Ganimetlerden aşırdıklarımla
Gece yaptığım şölenleri
Kendini çingene sanan
Kara kırmızı etekleri uçuşan
Yanında bıyıksız erkek gezdirmeyen
Kadınların danslarına eşlik eden
Büyük odun ateşlerini
Özlerdim
Endülüs Emevileri gelmeden evvel
Sevilla sokaklarındaki düşlerimi
Badem ağacından badem düşüp de
Kabuğu kırılıp
Gözbebeklerine yuvarlanıp da
Konmadan önce
Şimdi sadece badem gözlerini
Sade gözlerini
Gözlerini
Özlerim