Bu çalışma, kendisiyle beraber 70 kaçak kölenin kaçması için öne ayak olan köle
karşıtı yürekli bir kadını yakın markaja alacaktır. 19.yüzyılda Amerika kıtasında,
köleliğin gayri ahlaki yöntemlerle uygulandığı plantasyon tarlalarında zorla çalıştırılan
köle işçiler ne yazık ki işverenlerine boyun eğmek
zorunda kalıyorlardı. Henüz demokrasinin uğramadığı ve
eşit haklar ilkesinin var olmadığı kıtada beyaz adam ten
renginin ona vermiş olduğu yetkiye dayanarak siyahî
bireyler üzerinde hak iddia etmekteydi. Avrupalı ve
Amerikalı tüccarlar çeşitli koloni merkezlerine köle ticareti
yapmaktan hiç mi hiç çekinmiyorlardı. Bu gidişata son
vermek çok da kolay bir icraat değildi. Zira beyaz
adamın, hegemonyasını kabul ettirmeye çalıştığı
adaletsiz bir mekanizmaya kafa tutmanın bedelleri vardı.
Kadın, çocuk demeden kahve, pirinç, tütün ve pek çok
hasat sağlayan tarlalarda çalışmak zorunda kalan bu
insanlar bir de üstüne başka plantasyon sistemlerine ve
başka beyaz adamın emrine girecek şekilde
satılmaktaydılar. Ticari bir mülk haline gelen köle işçilerin
yaşam şartları da içler acısıydı. Diğer bir yandan sistemi kökten ortadan kaldıramasa
bile inanılmaz bir sebat ve cesaretle kölelik sisteminin parçası olmayı yadsıyan ve
aynı dertten muzdarip olan mücadeleci bir kadın vardı yeryüzünde. Harriet Tubman
küçük yaşlardan itibaren tarlalarda çalışmak zorunda kalan, haksız bir şekilde beyaz
adam tarafından yönetilen kölelik sisteminin umarsız çarkıydı. 12 yaşındayken, çiftlik
kâhyasının acımadan bir köle işçinin sırtına ağır bir yükü zorla yükleyip zorla
taşıtmasına şahit olmasıyla içindeki kölelik karşıtı yangının ilk kıvılcımı alevlenmiş
olmuştu. Buna kayıtsız kalamayıp ikisinin arasına girerek ağır yükü sırtlamak isteyen
Harriet Tubman olaydan sonra kemiklerinin kırıldığını ve bayılıp, kanlar içerisinde eve
taşındığını söylemiştir. Yıllar geçtikçe içinde köleliğe karşı önlenemez bir yanardağ
oluşan Tubman en sonunda kardeşleriyle birlikte plantasyon tarlalarından kaçmaya
karar vermiş fakat kardeşleri vazgeçip geri dönmüştür. Hürriyet uğruna mücadele
eden köle işçilerin gizli bir şekilde güvenli rotalara yolculuk etmelerini sağlayan
“Yeraltı Demiryolu”nu kullanarak en azından hizmetçi olarak kaçan Harriet Tubman’ın
vicdanı ahlaki açıdan yine de rahat değildi elbette. Bu sistem üzerinde radikal bir
değişime gitmeyi bütün hücreleriyle tezahür etmekteydi. 1850 senesinde yürürlüğe
giren, kaçak köle işçilere çalışma alanlarına tekrar dönüş çağrısı yapan “Fugitive
Slave Act” yani “Kaçak Köle Yasası”nın devreye girmesiyle Harriet Tubman artık
tamamıyla köle karşıtı bir savaşçı haline gelmiş oldu. Eline silah alarak kendisini ve
diğer köle bireylerin güvenliğini sağlamaya karar verdi ve özgürlük için mücadele
eden köle işçilerle dolu bir trende kondüktör oldu. Yaklaşık 70 Afrika kökenli köle
işçinin kaçmasını ve özgürlüklerine kavuşmasını sağladı. Kendisi ve kendisi gibi
kölelik sisteminin zalim faillerine karşı dik duruş sergileyen Tubman mücadelesinin
temelini şu ifadelerle belirtmiştir: “Aklımda şöyle bir mantık yürütmüştüm: hakkım olan
iki şeyden biri vardı, hürriyet ya da ölüm; birine sahip olamazsam diğerine
denemelik kavuşacaktım.” Bağımsızlık ilkesiyle çıktığı yolda, başka insanlara da mücadele etme
gücü aşılayan bu yürekli kadın, asırlardır süregelen kısır döngüye meydan okumuş
ve güçlü bir kadın figür olarak tarihte pek çok kadına ilham vermiştir ve halen de
vermektedir. Harriet Tubman’ın hürriyet uğruna verdiği mücadeleyi yakından
incelemek isterseniz 2019 yapımı “Harriet” filmini izlemekten çekinmeyiniz.