CİNAYETİ GÖRDÜM
Karşı apartmanın oturma odası ve mutfağı benimkiyle karşı karşıyaydı. Perdeleri kapatma gibi kötü bir alışkanlığı yoktu adamcağızın. Adamcağız diyorum, doğru, adamcağız. Orta yaşlı, tıknaz, kara kuru bir adamdı. Bekâr olduğunu tahmin etmekle birlikte haftada bir yardımcı kadın geliyordu evine.
Akşam oldu muydu kurulurdum karşı kanepeye, televizyon izler gibi adamı izlerdim. Bu durumdan öyle keyif alıyordum ki, anlatamam size.
Yine böyle bir akşam, bizimki bir kadınla girdi eve. Kadın esmer, uzun saçlı, mini etekli, koca kalçalı, alımlı mı alımlı bir hatundu.
Macera dolu bir gece olacağı şüphe götürmezdi.
Adam kadının ceketini alıp portmantoya astı. Ayakkabı dolabından birer terlik çıkardı. Bir çiftini kendisi, diğer çiftini de özenle, kadının ayağına geçirdi. Onları o halde görmek beni epey heyecanlandırdı. Yanı başımdaki sehpada duran sürahiden bir bardak su içip, izlemeye devam ettim.
Kadın kırıtarak, solondaki berjere oturdu. Adam bir şeyler söyleyip mutfağa gitti. Çaydanlığa çay suyu koyup ellerini ovuşturdu. O sırada kadın, ojeli tırnaklarını süzüyor, saçlarıyla oynuyor, ara ara eteğini çekiştiriyordu.
Adam, salona girerken hafifçe tökezledi. Kadın gülümsedi. Adam, eliyle Allah kahretsin der gibiydi. Ya da bana öyle geldi.
‘’Şaşkaloz, uzun zamandır karı yüzü görmüyor. Olacak o kadar. ”dedim.
Adam, kadına yakın oturmak için, üçlü koltuğun en soluna oturdu. Oturdu oturmasına ama orası hiç rahat değildi. Adam elinden gelse koltuğun kolçağını kırıp atacak, kadınına kavuşacaktı.
Bizimkinin bu hali, kadında acıma duygusu uyandırmış olacaktı ki, yavaşça berjerden kalktı. Edalı yürüyüşüyle adamın yanı başına oturdu. Adam eliyle alnındaki teri sildi. Kadının bu kadar yakın oturması onu utandırdı. Hafif sola kaydı. Handiyse bir şey hatırlamış gibi mutfağa koştu. Çaydanlıktaki su epey kaynamış, sular etrafa taşmıştı. Telaşla çaydanlığı tuttu. Tutmasıyla atması bir oldu. Sanırım çaydanlığın sapı yanmıştı.
Sesi işiten kadın, yerinden kalktı. Hızlı adımlarla mutfağa yöneldi. endişeli hali bu uzaklıktan belliydi. Adama bir şeyler soruyordu.
Kadının mutfağa girmesiyle, adamın yüzüne bir gülümseme oturdu. Telaşla mutfak sandalyesini gösterdi. Kadın oturmak istemedi. Adam kadının omuzlarından bastırdı, sandalyeye oturttu. O sıra göz göze, dudak dudağa geldiler. Kadın başını hafif yana çevirdi. Adam tezgâha doğru döndü.
Gülüşe, oynaşa çaylar demlendi. Adam buzdolabından keke benzer atıştırmalık çıkarttı.
Buraya kadar her şey normaldi. Ne olduysa o anda oldu.
Bir aralık sessizlik oldu. İkisi de birbirinin yüzüne bakakaldı. Saniyeler geçti. O duraklamada kapı zili çalmıştı. Adam kapıyı açıp açmamakta tereddüt ediyordu. Keşke açmasaydı.
Adamın kapıyı açmasıyla silahlı bir adamın içeri girmesi bir oldu. Elindeki tabancayı adamın şakağına dayadı. Adam olduğu yere çöktü. Kadının, yalvarır gibi bir hali vardı.
Adam hınşla kadına okkalı bir tokat attı. Kadın,anında yere yığıldı. Bayılmış olmalıydı.
Bu kez ev sahibi yalvarıyordu. Silahlı adam öfkeyle kurbannına, silahı doğrultu. Şakağına bir el ateş etti. Adam olduğu yere yığıldı. Kurbanın başından oluk oluk kan akıyordu.
Silahlı adam, yerde yatan kadını sarstı. Çuval taşır gibi kanepeye taşıdı. Silahını doğrultu. Kadının tam kalbine nişan aldı ve ateş etti. Kadın kanlar içinde öylece kaldı.
Ben durduğum yerde duramıyordum. Bağırmak istedim. Ama çok korktum. Ya beni gördüyse… Beni de öldürürse.
İşte ondan sonra aradım sizi.
Karadenizli polis, karşımdaki sandalyeyi altına çekip, ters oturdu. Başını avuçlarının arasına alıp, öfkeli bir ses tonuyla:
-Hanım, hanım mevzuyu uzatma. Katilin eşkâline ver bana!
Korkudan elim ayağım buz kesti. Yüzüm öfkeyle kızardı.
O sıra yan masadaki telefon ısrarla çaldı. Telefonu diğer polis açtı.
– Buyrun,Karaköy Polis merkezi…
-Evet.
-Tamam
-Teşekkürler
Telefonu kapadı.
Yüzünü yüzüme dikti.
Sonrası malum işte… Her zamanki gibi gözlerimi Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde açtım.