“Evvel zaman içinde”diye başlayacağım bugün söyleyeceklerime.
Masal anlatmayacağımı bilenlerin “-ne alaka?” dediğini duyar gibiyim. Gayet de haklılar.
Eski güzel günleri anlatacağım,evvel zamanın huzur dolu günlerini.
…
Bakkala tek başıma gidebileceğim yaşa gelmiştim. Yaşadığımız iki katlı aile apartmanının tam karşısında mahallemizin bakkalı vardı. İçeri girdiğimde yoğun bir peynir kokusu çarpardı yüzüme. Tahta zeminin çıtırtısı bana o anda ikram edilen gofretin çıtırtısına karışırdı. Elimde sıkı sıkı tuttuğum on binliği uzatırdım,”-buna ne ederse” alırdım. Kandırılır mıyım diye gelmezdi aklıma, bilirdim çünkü ,çocuğun elinden alınmazdı yetmedi parası diye çikolatası.
Koşa koşa geçerdim karşı yola,arabalar yol verirdi ,şimdiki gibi üzerine üzerine sürmezdi kimse.
Yan komşumuz manavdı. Önce kucağına alır havalarda uçururdu beni. Aklıma gelmezdi mesela namussuzluk edeceği. “Çocuk” severdi,çocuğundan ayırt etmezdi bizleri. Yanağıma da bir öpücük kondurur elleriyle teslim ederdi babama. İki arada elime tutuşturulmuş bir poşet, içi ağzına kadar elma,nar,mandalina,tezgahta taze gelmiş ne varsa..
Gece yarısına kadar sokakta oynardık. Akşam ezanı yatsıya da karışsa gözü arkada kalmazdı kimsenin. Çocuksun be alt tarafı,kim ne yapsın seni! Çocuğa dokunanın kırılırdı elleri.
Kadınlar dizilirdi akşam olunca kaldırım kenarına. Komşu Hüseyin ağanın özenle yaktığı isli semaver baş uçlarında ,gazete kağıdından yapılan külahlara doldurulan çekirdekler ellerinde,gün doğana kadar sohbet ederlerdi. Yoldan geçen adamların başları neredeyse ayak uçlarına değerdi,hızlıca geçiverirlerdi yan gözle bakmadan kimseye…
Tanrı misafirlerimiz olurdu sahi.
Bir atasözümüz vardı o zamanlar ,şimdi unutuldu,silindi hafızalardan..
Komşumuz açken biz tok yatarsak Allah bizi taş ederdi tuvalet taşına..Ben büyüklerimin yalancısıyım,öyle öğretildi bana..
Uzun lafı kısa edeceğim, bu kadar misal yeter bence dönüp önümüze bakmaya..
Bakkala gir bakalım şimdi-bulursan tabi- ,bir kuruşun eksik olsun,”-paran yettiği kadar al be kardeşim!”sesiyle silkeleyiverir seni.
Manavdaki adam çocuğumuzun, bırak başını okşamayı ,gözüne baksa içimiz ürperir niyetini anlayana kadar..
Hadi kadınlar dizilip sohbet etsinler bakalım, laf atanını mı ararsın,pas vermeyince erkeklik gururuna yediremeyip çekip vuranını mı?
Hüseyinler, Ahmetler , Mehmetler çay demlese içer misin? Ben içmem mesela,ya içine bir şey kattıysa!
Tanrı misafirini kim bilir, televizyonda bir haber duydum geçenlerde; ”acıyıp evine almış birini,bir tas çorba koymuş önüne,nankör evi soyup gitmiş.” Kim kimin önüne bir tas çorba koyar şimdi?
Komşumuz açken biz gözüne sokuyoruz adeta tokluğumuzu…
Beceremedik be güzel okurum,insan gibi yaşayabilmeyi beceremedik..
Daha doğrusu yaşamayı ,yaşatabilmeyi beceremedik..
“Evvel zamanın içinde” yaşayabilseydik güzelce,
Katledilmeyecekti nice canlar,canice…