YİTİK HAYATLAR
Nehir etine dolgun, iri memeli, baygın bakışlı, cilveli mi cilveli bir yeni yetmeydi.
Erkeklerin ilgisi ona tarifsiz bir haz verirdi. Deyim yerindeyse, onlara önce yanaşır sonra da vururdu tekmeyi.
Gururu örselenen erkek, hıncını alamaz ‘’kaçan kovalanır’’ misali günlerce peşinden ayrılmazdı. Nehir’in de istediği bu değil miydi? Göstermek ama asla…
Kızın erkeklere olan bu acımasızlığı babasına olan öfkesinden kaynaklanıyordu. Babası iki yıl evvel bankacı bir kadınla gizlice evlenmiş, o günden sonra da Nehir’i ne aramış ne sormuştu.
Ruhunun o derin dehlizlerinde anlamsızca yol alıyor, intikam ateşiyle yanıp tutuşuyordu.
Her gece takıldığı bir barda içkisini yuvarlarken yanına uzun boylu, esmer, yakışıklı bir delikanlı yaklaştı.
Kızdan izin isteyip yanına oturdu. İkisine birer tekila sipariş etti. Tekilaların biri gidip biri geliyordu. Bir müddet sonra ikisi de zil zurna sarhoş oldu.
Delikanlı ayakta zor duran Nehir’in koltuk altlarından tutup taksiye tıkıştırdı. Nehir bulutların üstündeymişçesine rahat, olan bitene kaalesizdi. Bu onun ilk ve son şuursuz hali olacaktı.
O geceyi delikanlının evinde geçiren Nehir’in ilk işi orayı terk etmek oldu. Bunu yaptığına inanamıyordu. Üzerine sinen erkek kokusu midesini bulandırmış, başını döndürmüştü. Kendinden, başta babası tüm erkeklerden iğreniyordu.
Dar ve yılankavi yolları arşınlayarak apartmanın önünde durup soluklandı. Binanın tüm daireleri gözünün önündeydi.
Bir oh çekip dairesine girdi. Vakit kaybetmeksizin duşa girdi. Üzerindeki kiri, pisi, cerahati atarcasına kanata kanata keselendi. Gözü vücudunun bazı yerlerinde öbekleşen morluklara takıldı.
‘’Bu son olsun. Kökünüze kibrit suyu dökeceğim laannn!’’ Diyerek duştan çıktı.
Tüm planı kafasında tekrar gözden geçirdikten sonra derin bir uykuya daldı.
Ertesi akşam başka bir bara girdi. Bu sefer fazla içmeyecekti. Bilincini açık tutmalıydı. Nasıl olsa bir av takılacaktı oltasına.
Viskisinden bir yudum aldı. Bu sırada yanına orta boylu, tıknaz bir delikanlı geldi. Nehir önce oralı olmadı. Sonra gözlerini kısıp başını ondan yana döndürdü. Oğlan elini uzatıp: -Merhaba Mert ben…
Kız tereddüt eder gibi elini uzattı. ‘’Nehir’’ dedi.
Oğlan kızın elini sıkı sıkı tuttu.
Barmene bir göz kırpıp:
-Bu gecenin, en güzel kızına bir tekila lütfen…
Barmen müzik eşliğinde salakça dans edip küçük bardaklara tekilaları doldurdu. Yavaş bir hareketle bardakları tezgâhta kaydırdı. Kız gülümseyerek bir dikişte içti. Aynını oğlan da yaptı. Birbirlerine bakıp gülüştüler.
Nehir, en seksi tavrını takınarak oğlana yaklaştı. Öper gibi yapıp dudaklarını yaladı.
Kollarından çekiştirerek piste itti. İkisi de tepine tepine dans etti. Yorulunca gidip birer tane daha yuvarladılar. Nehir sarhoş olmamaya dikkat ediyordu. Mert’inse umurunda değildi. Ard arda beş, on… Derken nakavt.
Nehir avını pençesine düşürmenin hazzıyla Mert’e yaklaştı ve:
-Hadi beni ormana götür. Dedi
Mert duyduklarına inanamaz bir halde ‘’ormana mı, ne işimiz var orada? Bence benim ev müsait. Ne dersin?’’ Diye sordu.
Nehir başını olmaz anlamında salladı. Oğlanın kulağına eğildi. Fısıltıyla:
-Ormana dedim.
O gece Belgrat ormanının ıssızlıklarında kaybolan çiftten sadece Nehir döndü. Mert’in akıbetini hiç bilen, gören, duyan olmadı.
O gece ve diğer geceler varlıklarından haber alınamayan genç delikanlılar, gazete ve televizyonların baş konuğu oldu.