Kadın seviyor,
Adam görmüyordu.
Kadın her türlü yolu denese de bir türlü beceremiyordu.
Adam, dünya yansa umurunda olmayacakmışçasına
davranıyor;
Seviyorsa da belli etmiyordu.
Kadın olduramıyor, sorunu kendisinde arıyordu…
Bir çözüm yolu aramaya kalkıştı kadın,
İyi veyahut kötü bir yoldu bu.
Kadın kalktı yerinden, dört döndü etrafında;
Aldı eline bir kâğıt, kalem
Ve yazmaya başladı adamına…
“Hoşça kal imkânsızım,
Hoşça kal sevdiğim.
Senin elini tutabileceğim, seni öpebileceğim,
Seninle hayallerimi gerçekleştireceğim
Tek yere gidiyorum.
Son bir kez daha söylemek istiyorum,
Seni seviyorum.
Senin beni sevemeyişin,
Beni göremeyişin kadar çok seviyorum seni.İsterdim âşık olacağın o kadın olmayı,
İsterdim ki beni sev.
Mesela bir gün saatlerce saçımı okşa isterdim,
Saatlerce beni öp isterdim,
Çok garip ama bazen benimle tartış bile isterdim.
Ama en çok beni görmeni isterdim,
İnan ki hep diledim,
Beni gör istedim.
İsterdim…”
Bu bir veda mektubu…
Evet, bu kadının adamına veda mektubuydu.
Adam seslendi,
Ses yoktu.
Kadının sesini evin içinde aradı,
Ses yoktu.
“Ses ver!” dedi,
Aradı buz gibi evi.
Aradığıyla mı kaldı?
Hayır!Kadının belki bir gün bahçemize
Salıncak kurarız ümidiyle aldığı ipi gördü adam,
İpin ucunda ise kadını…
Hayalleri,
Kırılmışlıkları,
Paramparça olunmuşlukları gördü.
Sonra mektubu gördü,
Aynanın önüne iliştirilmiş bir mektup.
Uzandı mektuba,
Elleri çarptı gözüne.
Titreyen elleri ile açtı mektubu
Ve titreyen gözlerle de okudu ona ithafen yazılan bu
mektubu.
Adam binlerce kez lanet etti kendine.
Ne fayda?
Adam binlerce kez küfretti kendine,
Binlerce kez yumrukladı duvarları,
Binlerce kez,
Binlerce kez…
“Nasıl telafi edebilirim?” diye düşüne durdu.
Geç kalmamış mıydı?
Hayır, onun için hâlâ bir umut vardı.Belki salıncak kurarız diyerek alınan
İpin bir ucuna da kendini astı adam.
Pişmanlıklarını astı,
Kör duygularını,
Sevemeyişini,
Kahroluşunu astı…
Geç kalınmışlıklar,
Pişmanlıklar,
Kötü aldanışlar
Ve sonsuza dek sürecek bir kavuşma…