zengin dillerin kelimeleri
zengin insanların paraları
avuçlarda buruşturulan yapraklar nemlemdirici reklamlarına çıkıyordu.
dokunmaktan öte bişey arayanların
salak sayıldığı
sadece sessiz değil hareketsiz de bir filmdi bu
kimsenin duyguları canlanmıyordu
yani vakit tam olarak uzun zaman önceydi
birkaç otoritenin beni beğenmediği bir pazartesiydi
yeni başlangıçlar için en iyisidir yosunlu, yoksul, sendromlu ve her türlü lanet pazartesiler
Taner abiyle içerken “dur o kadar kötü hissetme” dedi
sonra hüzün konuşsa sesi budur dediğimiz bir şarkı söyledi.
şarkısı bitince uzunca bir süre sesini boşlukta benimle beraber kendisi de dinledi.
ve o uzunca sürede hatırladım:
asansörle yarışmıştım ilkokulda bütün ders dalıp gittiğim kız
asansöre binip beni almadığında
ve apartmanın cam kapısından uçmuştum
o zaman çocuk kalplerinin camdan geçip ölmeme özelliği vardı
markette bir hesabımız vardı ev alışverişini yazdırdığım ve 7 yaşındaydım.
sana çikolatalı gofretler alırdım
biliyor musun çikolatalı gofretin bile küçüğü çıktı
hastane bayırında sürücü kursları eğitim verirdi
kapımızın önünde seninle arabalar geri kaçacak mı diye izlerdik elimizde çikolatalı gofretler
sonra salıncaklar sonra tahterevalli
sonra öğretmenimizin ziline basıp kaçmak…
sohbet boyunca o şarkıyı uzayda duran bir raftan indirip dinledik.