• Destek
  • Üye Ol
  • Yazar Girişi
  • Abone Ol
0 553 423 00 17 kibelekulturs@gmail.com
Kibele Kültür Sanat Dergisi | Hayatı Doğuran Sanat  |  Hatice DÖKMEN
  • Hakkımızda
  • Künye
  • Dergiler
  • Galeri
  • E-Dergi
  • Yazılar
    • Edebiyat
      • Şiir
      • Roman
      • Öykü
      • Deneme
      • İnceleme
      • Anlatı
      • Araştırma
    • Kitaplar
      • Kitap İncelemeleri
      • Yeni Çıkanlar
    • Tiyatro
    • Sinema
  • Yazarlar
  • İletişim
  • Üye Ol
No Result
View All Result
  • Hakkımızda
  • Künye
  • Dergiler
  • Galeri
  • E-Dergi
  • Yazılar
    • Edebiyat
      • Şiir
      • Roman
      • Öykü
      • Deneme
      • İnceleme
      • Anlatı
      • Araştırma
    • Kitaplar
      • Kitap İncelemeleri
      • Yeni Çıkanlar
    • Tiyatro
    • Sinema
  • Yazarlar
  • İletişim
  • Üye Ol
No Result
View All Result
Kibele Kültür Sanat Dergisi | Hayatı Doğuran Sanat  |  Hatice DÖKMEN
No Result
View All Result
Home Öykü

Suçluluk / Bekir Dalgıç

Ben by Ben
8 Temmuz 2025
in Öykü
0
Suçluluk / Bekir Dalgıç
0
SHARES
42
VIEWS
Share on FacebookShare on Twitter

 

 O mahmur gözleriyle bir sabahım daha yeni yeni uyanırken güne, ben de kaptığım gibi kendimi alelacele giyinir, cadde başında bulunan simit fırınına gider,  bir güzel de doldurur tepsimi silme simitle ve cebimde atan sıcacık bir yürek, koyulurdum yoluma. Etrafta türlü insan manzaraları, kayış suratlı keyifsiz kimi, kiminin boynunda nedensiz bir mahcubiyet asılı,  sabah içtimâsına yetişmeye çalışan acemî askerler gibi tuhaf bir telaşın etkisinde yürürlerdi benimle, düz bir hat üzerinde yol boyu.
Temmuz sonuydu, haliyle pek bir zaman kalmamıştı okulların açılmasına. Dört kardeşim vardı ve beşimizde okuyorduk. Garip babam hangi birimize yetsin? Hiç olmazsa yazın çalışıp para kazanıyor, daha sonra da çocuklarının en büyüğü olaraktan okul masraflarına destek oluyordum adamcağıza. Malum hayat şartları..
Her sabah tepsimde nereden baksanız iki yüz adet gevrek simit, kah başımın üzerinde, kah kollarımın arasında…
Ne kadar zorlansam da mecburdum bu zorluğa. Ama Kınalı’dan Yeni Hal’e kadar ben misal yollara serilmiş onlarcası ki çoğu da işçiydi, birden hücum edip simit tepsime, ikişer üçer kapıp simitlerimden, eksik olmasınlar yükümü de epey bir hafifletirlerdi. Yüküm hafifleyince kırardım dümeni Eski Sanayi tarafına doğru, sağlı sollu dükkanların arasından geçer,  büyük bir kısmını satmış olmanın rahatlığıyla simitlerimin, müşteri beklerdim kalanları da satmak adına, bir ağaç bulup gölgesinde otururken.
Çocukluk işte, pek müşteri bulamazsam eğer, mayışırdım oturduğum yere ve dalar giderdim hayallerden hayallere. Bazen  öyle bir dalardım ki resmen kopardım hayattan. Alsalar, gitseler tepsimi, ruhum bile duymayacak biçimde.
Ama o gün hava biraz basık ve gökyüzü yer yer bulutluydu. Durup dururken öyle öfkeli bir ses çınladı ki kulaklarımda, bana söylenmişçesine irkildim olduğum yerde. Gök gürlemişti sanki. Hızla dört yanıma dönüp sesin kaynağını aradım bir müddet. Ancak ikinci dalgada odaklanabildim bir noktaya. Ses az ilerideki kaportacı dükkanından geliyordu. Dükkanın etrafına bu öfkenin nedenini merak eden üç beş kişi toplanmış, başlarını kapıdan içeriye doğru uzatmış, içerideki manzaraya dikkat kesiliyorlardı. Arada bir doğrulup birbirleriyle bir şeyler fısıldaşıyorlar sonra yine dönüyorlardı olay mahalline. Biraz hayret, biraz da endişe okuyordum yüzlerinde.
Tepsimi aldım, başımın üzerine yerleştirip dengemi ayarladım ve ağır adımlarla olay yerine doğru ilerledim. Diğer sanayii insanları işlerinin yoğunluğundan olsa gerek bir bir ayrılıyorlardı o meraklı gruptan. Sadece bir iki kişi kalmıştı, onlar da bir müddet daha beklediler sonra sözüm ona sinema salonundan çıkan keyifsiz müşteriler gibi filmin istedikleri şekilde bitmeyeceğini kanaat getirmişçesine söylene söylene, hızla yürüyüp gittiler.  Dükkanın kapısına doğru yaklaşmıştım ki meraklı bir kaç kişi daha gelip yeni izleyiciler olarak yerlerini aldılar. İçeride göbekli, esmer, tıknaz adamın biri iki küçük çocuğu azarlıyordu durmadan. Çocuklardan biri esmer, cılız, çelimsiz diğeri de beyaz tenli ve  cılız çocuğa göre biraz daha topluca ama hemen hemen aynı yaşlarda iki çocuktu. Bir tezgahın önündeydiler. Yüzleri tıknaz adama dönük bir şekilde, küçük biblo heykeller misali dikilmiş yan yana, sorguya çekilir bir halde duruyorlardı. Tıknaz adam uzun zaman giyilmekten paçaları epeyce kısalmış ve daha önce ne renk olduğu belli olmayan, kirden, pastan rengi kahverengiye dönmüş bir pantolon ile yine oldukça yıpranmış geniş yakalı, uzun kollu, siyah bir gömlek giyiyordu.
O her konuşmaya başladığında terli esmer alnındaki kırışıklıkları kayboluyor, konuşmayı bitirdiğinde ise tekrar geri geliyordu. Esmer çocuğun ince kolları ve küçük  kafası tıknaz adamın ses tonundaki artışa bağlı olarak yukarı aşağı ya da sağa sola doğru istemsizce hareket ediyor bu hareketler ile uzuvları adeta eğreti çıkıntılar oluşturuyordu. Tellere takılmış bir uçurtma benzeyen çocuk, yere bükülen boynunu arada bir kaldırıp dehşete kapılmış gözlerle bakıyordu çevresine, bir yardım beklercesine. Bu irade dışı hareketler ister istemez dikkatleri esmer çocuğun üzerine çekiyordu.

“Musa anahtarlar nerede, bu arabanın anahtarlığı nerede? Hanginiz aldıysa söyleyin çabuk, yarın teslim almaya gelecek sahibi, ben ne söyleyeceğim adama?”

Bir an içimden gideyim, suçu üzerime alayım, cebimde de ne kadar para varsa verip kurtarayım onu demedim değil. Ama ya babamın haberi olursa bundan, sonra al başına belayı demeye kalmadan koşar adım gelen zayıf, kemikli, esmer, tekinsiz görünüşlü bir adam hızla içeri girdi. Tıknaz adamla bir müddet hararetli bir konuşmadan sonra Musa’ya yöneldi ince esmer adam. O an anlamıştım Musa’nın  babası olduğunu. Bir yandan kolunu silkelerken çocukcağızın, bir yandan da bağırıp çağırıyordu sanki akranıymışçasına.

“Nerede anahtarlık sen mi aldın lan?” Söyle çabuk bak işim gücüm var benim.”

Arada bir daha yumuşak bir tonda ama anlamını bilmediğim bazı sözcükler de dökülüyordu adamın ağzından.
Bir mahcubiyet hissi kapladı içimi, sanki anahtarlığın hırsızı benmişim gibi. Suç dediğimiz şey sadece yapmamamız gereken bir şeyi yapmakla alakalı değildi sanırım. Yapmamız gereken bir şeyi yapmamakta suçtu.
Hem bir çocuk ne yapsın ki araba anahtarlarını? Anahtarlık dedikleri de şu düğmeli, ışıklı olanlardan olmalıydı ki  oyuncak niyetine oynasın. Evet öyle olmalıydı. Peki ama kim ne hakla suçlayabilirdi o yaştaki bir çocuğu bu nedenden ötürü?

Derken kalınca bir ses duyuldu kapıda;

“Günaydın.”

Etine dolgun, tombalak bir delikanlı girdi dükkana.
Ustanın “neredesin oğlum sen” demesine göre gelen delikanlı yabancı biri değildi sanırım. Muhtemelen kalfa falan olmalıydı.
Ellerini önünde birleştirip, kafasını hafifçe eğerek;

“Usta kusura bakma uyuya kalmışım.” dedi.

Odadakileri bir süre süzdükten sonra,

“Hayırdır, bir şey mi oldu?”

“Dün hallettiğimiz arabanın anahtarları kayıp. Onu arıyoruz bir saattir.” deyince ustası, aniden elini cebine atıp, cebinden üzerinde üç beş anahtar takılı olan siyah, düğmeli, ışıklı bir anahtarlık çıkartıp ustasına uzatırken,

“Usta bu bendeydi. Akşam arabayı garaja çektim de, cebimde kalmış . Tulumumu da yıkatmaya götürünce…”

 Bir an zaman durdu sanki. Odada çıt!! ses çıkmıyordu, Musa’nın iç çekişleri vardı yalnızca. Dayanılır gibi değildi.
Bir iki dakika sürdü bu sessizlik ve sonra bir takım öksürüp tıksırmalar ile birlikte çekiç çınlamaları, egzoz homurtuları,  gıcırtılar, bağırış-çığırışlar vs. aldı sessizliğin yerini.
Tepsimde üç simit kalmıştı, saat sabahın onuydu. Henüz kahvaltı yapmamışlardır muhtemelen diye düşünerek simitlerimden birini Musa”ya, diğerini de öteki çırağa ikram etim, son simidi  ise kendime ayırdım. Hiç konuşmadan, birer çocukluk hayaliyle birlikte sessiz sedasız yedik simitlerimizi.

Yazıyı nasıl buldunuz?

Oy için yıldıza tıkla!

Ortalama Oy / 5. Oy Sayısı

Oyu yok

We are sorry that this post was not useful for you!

Let us improve this post!

Tell us how we can improve this post?

Paylaşarak destek olabilirsiniz!
Previous Post

Görüyor Musun? / Fevziye Şimdi

Next Post

Köklenmiş Acı / Hatice Erdemci

Ben

Ben

1992 Antalya doğumluyum. Babam bir kamu kurumundan işçi emeklisi, annem ise ev hanımıdır. Akdeniz Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü mezunuyum. Şiire ve edebiyata lise yıllarında Edebiyat Öğretmenim Sn. Tevfik Kurt sayesinde ilgi duymaya başladım. O'nun teşfiği ile bir kütüphaneye üye oldum ve bir çok klasik eser okuma şansı elde ettim. Şu anki dünya görüşüm de bu sayede şekillendi diyebilirim. Aynı zamanda şiir, kompozisyon ve denemeler yazarak da kendimi ifade etme yöntemleri aradım. Daha sonraki yıllarda ise şiire biraz daha fazla ağırlık verdim. Halen çalışmakta olduğum firmadaki çalışma saatlerimden arda kalan vaktimin bir kısmını şiire ayırmaktayım. Çok arkadaşım olmasına rağmen genelde evde durmayı tercih ederim. Daha çok resim sergileri, müze ve ören yerleri gezmek, tiyatro izlemek, kült filmler izlerken doğayla bütünleşmek için gezilere katılmaktan hoşlanırım.

Next Post
Köklenmiş Acı  /  Hatice Erdemci

Köklenmiş Acı / Hatice Erdemci

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

No Result
View All Result

Hakkımızda

Kibele Kültür Sanat Logo

Kibele Kültür Sanat

Merhaba sevgili okur.

Mitolojide Tanrıların anası olarak bilinen Tanrıça Kibele’nin anaç, üretken, hayatın devamını sağlayan özelliklerinin uğruna inandık. Ve onun adını kullanıp Kibele Sanat olarak edebiyatta biz de varız dedik. Edindiğimiz misyonla amacımız; bizden önceki kalem ustalarımızın bayrağını, gelecek kuşaklara ulaştırmak. Çünkü edebiyat dünya tarihini içinde barındıran devasa bir ansiklopedidir… Devamını Oku

Arşivler

  • Temmuz 2025
  • Haziran 2025
  • Mayıs 2025
  • Nisan 2025
  • Mart 2025
  • Şubat 2025
  • Ocak 2025
  • Aralık 2024
  • Kasım 2024
  • Ekim 2024
  • Eylül 2024
  • Ağustos 2024
  • Temmuz 2024
  • Haziran 2024
  • Mayıs 2024
  • Nisan 2024
  • Mart 2024
  • Şubat 2024
  • Aralık 2023
  • Eylül 2023
  • Ağustos 2023
  • Temmuz 2023

Kibele Kültür Sanat Logo

Kategoriler

  • Anlatı
  • Araştırma
  • Deneme
  • Genel
  • Hakkımızda
  • İnceleme
  • Kitap İncelemeleri
  • Masal
  • Öykü
  • Roman
  • Şiir
  • Sinema
  • Sizden Gelenler
  • Söyleşi
  • Tiyatro
  • Yeni Çıkanlar

Son Yazılar

  • DADA KAHVERENGİSİ DENİZLERDEN BİR SAHNE / Galip Uçar
  • Kuyu
  • İkilem
  • Eksik anılar
  • İlmek İlmek Sessizlik

Copyright 2023 - 2025 Haziran K İ B E L E Kültür Sanat Dergisi Limited Şirketi All Right Reserved. Developer by Fedora Bilişim Teknolojileri İnternet Danışmanlık Hizmetleri Basım Yayın Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi. Bu sitede yayınlanan ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, hiçbir şekilde kullanılamaz, izinsiz kopyalanamaz. Tüm hakları K İ B E L E Kültür Sanat Dergisi Limited Şirketi'ne aittir.

KİBELE Abone
No Result
View All Result
  • Hakkımızda
  • Künye
  • Dergiler
  • Galeri
  • E-Dergi
  • Yazılar
    • Edebiyat
      • Şiir
      • Roman
      • Öykü
      • Deneme
      • İnceleme
      • Anlatı
      • Araştırma
    • Kitaplar
      • Kitap İncelemeleri
      • Yeni Çıkanlar
    • Tiyatro
    • Sinema
  • Yazarlar
  • İletişim
  • Üye Ol

Copyright 2023 - 2025 Haziran K İ B E L E Kültür Sanat Dergisi Limited Şirketi All Right Reserved. Developer by Fedora Bilişim Teknolojileri İnternet Danışmanlık Hizmetleri Basım Yayın Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi. Bu sitede yayınlanan ses, görüntü, yazı içeren bilgi ve belge, hiçbir şekilde kullanılamaz, izinsiz kopyalanamaz. Tüm hakları K İ B E L E Kültür Sanat Dergisi Limited Şirketi'ne aittir.