Dışarıda soğuk bir hava vardı,
O kadar soğuktu ki,
Kendini uzaklaştırıyordu bizden.
“Bana gelmeyin”diyordu.
Buz gibiyimdir.
Soğukluğum canınızı yakar,
“Uzaklaşın benden” diyordu.
Ama duymuyorduk onu,
Soğukluğunu bize yansıtıyordu.
O soğukluğunun arkasından,
Sesiyle bizi korkutan,
Kocaman bir şimşek,
Ve ardından tane tane,
Bu tanelerinin sahibi yağmuru göndermişti bize.
Yağmur…önce taneleriyle gösterdi kendini,
Sonra ise şiddetiyle döküldü gökyüzünden.
O kadar şiddetliydi ki,
Sağa sola hırçınca savrularak,
Özgürlüğünün tadını çıkartıyordu.
Yine akıyordu yollardan.
Her şey ne kadar da güzeldi.
Taneler bir araya gelmiş,
Kardeşliği ortaya koymuşlardı.
Bazı taneler pencere camlarına vuruyordu.
Bazı taneler biz insanlara konuyordu.
Bazı taneler ise rüzgarın savurduğu yöne ilerliyordu.
Bu taneler özgür olmayan tanelerdi.
Rüzgarın yönü..onların yönleri olmuştu.
Bir gün soğuk bir hava da dolaşıyordum yine,
Bir damla tam avuçlarımın içine düşmüştü.
Ona şöyle yakından baktım.
Canlı gibiydi o küçük damlacık.
Avuçlarımın arasından sağa sola hareket ettirdim.
Ben yön veriyordum ona,
Ama içinde bir canlılık vardı sanki.
Sonra onu usulca diğer tanelerinin arasına bıraktım,
O da diğer tanelerinin arasına karıştı.
Ve oradan…aktı..gitti..
Kim bilir hangi tepelerden akıyordur…
Kim bilir?NEREDE KİM BİLİR?