Kırık bir aynada bakışlar donar,
Gözlerimde bir tufan, içimde yanar.
Aşk mı bu, nefret mi, belli değil hâlâ,
Hangi sahte dua kurtarır beni bu belâdan?
Bir damla gözyaşı koca dağları deler,
Bir kahkaha susar, ruhum yine keder.
Hayat bir yara, kabuk bağlamaz,
Dokundukça kanar, hiç durmaz.
İsyanlar biriktirdim kalbimin derin köşesinde,
Sevinç dediğin misafir, göç eder her hecesinde.
Neden her umut kanar dikenlere?
Neden mutluluk hep düşer ellerimden yerlere?
Gecenin zifirinde yakar yıldızlar beni,
Ay, göğsümde bir hançer gibi serin.
Her gülüş bir yalan, her dokunuş bir zindan,
Hangi sevgi sarar bu yanık cihan?
Öfke, ellerimde bir ateş gibi parlar,
Sevda, yüreğimde bir mezar taşında ağlar.
Susma diye bağırdığım içimdeki çocuk,
Sessizliğiyle büyür, her geçen gün daha buruk.
Bir günah mıydı sevmek, yoksa bir lütuf?
Cenneti ararken bulduk cehennemden bir yurt.
Kül olsun her kelime, her yalancı söz,
Kül olsun bu dünya, ellerimde bir köz.
Hüzünle yoğruldum, umuda kanmadım,
Her nefeste düştüm, yine de yanmadım.
Bir ağıt yaz bana, adı yalnızlık olsun,
Kırık bir kalemle, gökyüzüne savrulsun.
Bilmiyorum… Ama öğrendim dostum:
Kader dediğin şey, her adımda bir kostüm.
Düşersin, kalkarsın, kanarsın belki,
Ama insan, en çok yarasında büyür der ki:
Her yangın bir gün küllere döner,
O küllerle yeniden doğar özüne döner.
Acı, aşk, nefret, hepsi bir öğretmen,
Ve biz, yaralarımızdan yeniden yükselen.